İşçileri yakalarına göre ayırmak çoğunlukla 3 temel renk üzerinden yapılıyor. Beyaz yakalı işçiler, hizmet sektörünün Sanayi Devrimi’ni takiben yükselişiyle 19 ve 20. yüzyıllarda iş hayatına dahil olmuş, genellike kamu ve özel sektördeki yönetim, organizasyon gibi ofis tipi işleri yapan yeni ve eğitimli bir sosyal sınıfı temsil ediyor. Mavi yaka ise direkt olarak sahada, üretim bantlarında, inşaatlarda, elektrik üretiminde ve daha pek çok direkt üretim yapılan alanda çalışan, fiziksel emekleriyle saatlik ücret alan sosyal sınıfı temsil ediyor. Pembe yaka, beyaz yakalı işçiler gibi hizmet sektöründe boy gösteren, zaman zaman garsonluk, satış temsilciliği, hemşirelik veya anaokulu öğretmenliği gibi işlerle, yönetimdeyse bilhassa insan kaynakları, halkla ilişkiler gibi departmanlarla özdeşleşen ve ağırlıklı olarak kadınların çalışıp emek verdiği işlere işaret ediyor.
Şüphesiz yakaların renkleri; işçilerin maaşlarını, çalışma koşullarını ve doğal olarak da sosyo ekonomik düzeylerini belirliyor. Bu durum elbette tek başına da yeterli bir sosyal eşitsizlik sorunu. Yine de bu sosyal eşitsizliğin cinsiyetçi yüzü pembe yakalı işlerde karşımıza çıkıyor.
“Kadın” Meslekleri
Kadınların üretim süreçlerine dahil olmasıyla beraber pek çok endüstriyel ve gelişmiş ülkede dahi 20. yüzyıl itibarıyla keskin bir cinsiyet ayrımı vardı. Erkekler, sanayi toplumlarında sosyal statü açısından itibarlı görülen ve yüksek maaşlı olan mühendislik, pazarlama, reklamcılık, finans gibi alanlarda kilit rollerde, kara alıcı olacakları pozisyonlarda boy gösterirken kadınlar tipik olarak sekreter, asistan gibi erkeklerin arkasında kalacakları işlere uygun görülüyordu. Elbette 60’lardan itibaren 2. dalga feminizm ile 90’lardan itibaren ise 3. dalga feminizm sayesinde mesleklere cinsiyet atfetme işi azaldı. Kilit, karar alıcı olan, ekonomik getirisi yüksek işler “erkek” görülürken bu rollerin arkasında kalacak işler “kadın” olarak görülmesine karşı çıkan feminizm hareketi, özellikle 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyıl başı itibarıyla eğitimli ve başarılı kadınların siyasette, özel sektörde, kamuda aldığı rollerin erkeklerle denkleşmesine ciddi katkı sundu. Günümüzde ise çeşitli toplumlarda hala bazı mesleklerin “erkek” ve “kadın” olarak görüldüğü elbette bir gerçek fakat bu durumun yaygınlığı gitgide seyreliyor ve kadınlar iş hayatına kilit rollerde dahil oluyor.
Yeni “Kadın” Meslekleri
Elbette kadınların unvan olarak “manager” gibi sıfatlar alması artık sorunların çözüldüğünü göstermiyor. Yaygın bir tabirle şunu söylemek yanlış olmaz: kadın mesleği yapıyor olmanız için kadın olmanız bile bazen tek başına yeterli. Zira unvanınız, eğitiminiz, kariyeriniz ne kadar yüksek, iyi ve dolu olursa olsun hala erkek meslektaşlarınızdan az kazanmaya, doğum izni aldığınızda yöneticilerinizin şikayetlenmesine ve toplum tarafından aslında denginiz olan erkeklerden “birazcık daha” aşağıda görülmeye ne yazık ki alışmak zorunda bırakılabilirsiniz. Bir diğer görüşe göre de doğum izni gibi şeylerin sadece anneye tanınması, kadınların iş hayatından ciddi bir süre uzak kalmasına, iş yeri ilişkilerini ve belki de alacağı terfileri kaybetmesine yol açıyor. Kısacası kadınlar, unvan bakımından erkeklerle denkleşse dahi bu eşitlik zaman zaman sadece kağıt üzerinde kalıyor ve kronikleşmiş yapısal sorunlar sebebiyle daimi çözüm henüz bulunamıyor.
Yeni Dalga Fikirler ve Olası Çözümler
Gayet basit ve sade bir örnek vermek gerekirse İskandinav modelinde doğum izni sadece annenin değil, babanın da hakkı oluyor. Dolayısıyla anne ve baba eşit süre çocuğa bakıyor, eşit süre işlerinden uzak kalıyor. Bu gibi çözümleri uygulayan kuzey ülkelerinde de cinsiyetler arasındaki gelir eşitsizliği son bulmuş değil fakat genelden de oldukça iyi durumdalar. Ayrıca Kıta Avrupası, İngiltere ve Amerika’yı kapsayan coğrafyada iş yapan çoğu büyük şirket ve marka, kendi kurum kültürlerinde cinsiyet eşitsizliğini bir motivasyon aracı olarak kullanıyor ve hiç değilse kendi iç kültürlerinde kadınların yerini belirginleştirerek bu duruma yerel de olsa bir çözüm sunuyor.
Yazının en dolu yerinin bu kısım olması elbette çok daha istenen bir durum olacaktı fakat henüz çözümler maalesef ki sorunlarımızın adedini geçmiş değil. Hala dünyanın en gelişmiş ekonomilerinde dahi cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin iş hayatındaki yansımasına daimi ve kesin bir çözüm bulunabilmiş değil. Yine de bazı işe yarar yöntemler ve durumu ortadan kaldırmasa bile daha iyiye götüren modeller mevcut. Umuyoruz ki bu modeller ve bu yöntemler, iş hayatına dahil olacak tüm gençlerle, onların umut vaat eden fikirleri ve durumu aşma istekleriyle birlikte sayıca artacaklar ve eninde sonunda gelişimi kaçınılmaz kılarak daimi çözümü bulacaklar!
İlginizi çekebilir: Etkili Bir Sunum Hazırlamak Ve Sunmak Hakkında Her Şey