Psikoloji denilince akla direkt Sigmund Freud getirilir. Seveni olduğu kadar sevmeyeni de çoktur. Freud, normal koşullarda ulaşamadığımız kısımlarla ilgilenir. Tuhaftır çünkü üzerine düşündüğü, ilgilendiği şey insan olmanın doğasıdır. Belki de karanlık düşüncelerin dünyasıdır. Gizli saklı şeyler hakkında, özellikle kendimizden sakladığımız şeyler olabilir. Ortaya çıkmasını istemediğimiz imgeler bilinç halinde sansürleniyor olabilir.
Psikanaliz, bir konuşma tedavisidir. Çocukluk döneminde itibaren kişinin yaşadığı zorluklar ve bu dönemde baş etmesi gereken güçlükler, kişinin ruhsallığını yöneten bilinçdışını belirler. Freud, evinde psikoloji kitaplarından çok arkeoloji kitapları bulunduğunu söylemiştir. Zihni katmanlı bir yapı olarak tasvir etmiştir. Arkeoloji kazıları gibi hastalarının zihinlerini “kazmak”, derine indikçe yeni bulgular elde etmek amaçlarındandır. Böylece hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki ilişkileri birleştirmeye çalışmıştır. Buradaki amaç; hastanın yaşamını ve ilişkilerini olumsuz etkileyen ve özgürlüğünü kısıtlayan ilişki kalıplarını fark etmesine yardımcı olmaktır.
“Çağrışım zincirindeki muğlak kelimeler birleşme yerindeki noktalar gibidirler. Peşine düştüğümüz düşünceler ikinci patikada koşmaktadırlar.”
“Birisi bir semptomla geldiğinde örneğin uyku problemi, yemek yeme düzeninde bozukluk, rahatsız edici buldukları bir cinsel uygulama, onları boğan istenmeyen düşünceler gibi. Bunlar hakkında konuşarak ve geçmişlerini takip ederek kişi kendi geçmişinden belki de aile geçmişinden ögelerle karşılaşabilir ve bunları ifade etmek yoluyla semptomda değişmeler görülecektir. Kişinin hayatında değişmeler olacaktır, kişinin acıyı deneyimlemesinde değişmeler olacaktır.”
Freud ruhsal yapıyı bir buzdağına benzetmiştir. Buzdağının suyun üstünde kalan küçük kısmını bilinç bölgesine, suyun altında kalan derin kısmını bilinçdışı-bilinçaltı bölgesine benzetmiştir. Bu geniş bilinçdışı alanındaki ihtiyaçlar ve istekler, bastırılmış düşünce ve davranışlara yön vermektedir. Böyle bir yaklaşımla, yalnızca bilinci çözümlemeye yönelik bir yaklaşımın, insan davranışlarına yön veren güdülerin anlaşılabilmesinde yeterli olamayacağını ortaya koymuş oluyordu.
“Pek de önemli olmayan yalnızca oldukça zayıf bulgular tarafından kendini ortaya çıkarta bilen şeyler var mıdır?”
Belki de dil diye tasvir ettiğimiz olgu kelimeler yoluyla bilinçdışı seviyesinden bilince kaldıran bir tür kaldıraç işlevi görebilir. Örneğin; “Bir kadın, önceki gün bahçesinde gülleri kestiğini söyledi. Kırmızı güller diyordu, kırmızı güllere vurgu yapıyordu. Bu dikkatimi çekti, kırmızı güller hakkında ne düşündüğünü sordum. “Babamın cenaze törenini hatırlıyorum, ikinci eşi aşkının bir simgesi olarak mezarına kırmızı bir gül bırakmıştı” dedi. Ve o an ani ve şiddetli bir acı, bir kıskançlık hissetti. Yani masum bir kelime olan “gül” bilinçdışından “cenaze” kelimesini çıkarttı, bir dizi çağrışım yoluyla ve “cenaze” kelimesiyle gül kesmekle ilgili olan asıl hikaye tümüyle farklı bir hikayeye bağlandı.”
Psikanalizin oldukça farklı bir yaklaşım biçimi vardır: Semptomlar onlardan kurtulmanız için orada değillerdir, dinlenmeleri ve duyulmaları için oradadırlar. Bunun nedeni de semptomların yanlış bir şey olmadığı veya öğrenme hatası olmadığı aksine o kişinin bireysel hakikatine dair bir ipucu olduğu görüşüdür.
Sigmund Freud, normaldışı düşünce ve davranışların normal davranışlarda geçerli olan mekanizmaların abartılmış biçimleri olduğu görüşünü de savunmuştur. Ona göre bozuk davranışlar, gerçekte kişinin içsel çatışmalarından kurtulabilmek için gösterdiği yetersiz çabaların belirtileridir. Bu görüş, normal ve normal dışı davranışlarda aynı psikolojik etkenlerin geçerli olduğunu ve arada yalnızca bir derece farkı olduğunu da ortaya koymakla, ruhsal hastalıkların ürkütücü ve anlaşılmaz olarak değerlendirilmesine son vermiş ve yirminci yüzyıl psikiyatrisinin temelini oluşturmuştur.
İlginizi çekebilir: Pazarlama Bilimi: Hızla Değişen Fikirler