Sürdürülebilir bir dünya gerçekten mümkün mü? Son yıllarda hem bireylerin hem de şirketlerin odağına yerleşen bu önemli konu, yalnızca çevreyi korumakla kalmayıp geleceğimizi de şekillendiriyor ancak bireysel çabalar ve kurumsal girişimler bu hedefe ulaşmak için yeterli mi? İşte bu kritik soruların yanıtlarını ve sürdürülebilir bir dünya için atılabilecek adımları bu yazıda sizin için derledik.
Öncelikle, “sürdürülebilirlik” ne anlama geliyor? Çoğumuz bu kelimeyi duyuyoruz ama tam olarak ne ifade ettiğini biliyor muyuz? Kısaca, sürdürülebilirlik; çevresel, ekonomik ve sosyal sistemlerin, geleceği de düşünerek dengeli bir şekilde yönetilmesidir. Bu tanım kulağa umut verici gelse de onu gerçeğe dönüştürmek hiç kolay değil. Çünkü sürdürülebilir bir dünya için gerekli olan vizyon hem doğal kaynakları korumayı hem de toplumun refahını hedefler, bu vizyonunun gelişerek çoğalması da ancak ve ancak her bireyin katkısıyla mümkün olan bir süreçtir.
Zorluklar ve riskler neler?
Her geçen gün dünya nüfusu artsa da kaynaklar sınırlı ve herhangi bir önlem alınmazsa bitmeye yüz tutmuş durumda. Özellikle su, gıda ve enerji ihtiyacı gün geçtikçe artıyor. Bunlar için yenilenebilir enerji kaynakları ve bilim insanları tarafından çalışılan bazı projeler var ama bunların dünyaya yayılması maalesef hemen olmuyor. Sürdürülebilirliğin vizyonu toplumların refahını da konu alıyor. Gıdaya ulaşım sağlayamayan bir bireyin refah seviyesinden söz etmek dahi mümkün olmazken refah seviyesini yükseltmek için devletler doğal yaşam alanlarını ekonomik faaliyetlere açarak sürdürülebilirliğe yakınlaşmak yerine bu konudan uzaklaşıyorlar. Büyük şehirlerde ya da nispeten refah seviyesi yüksek yerlerde ise inanılmaz bir tüketim hakim. Kaynakların sınırsız olduğuna inanarak doğaya hizmet ettiğine inandıkları birkaç adımı attıktan sonra sürdürülebilirliğe olan hizmetlerini tamamladıklarına inanıyorlar.
Gelecek çok aydınlık görünmese de aslında umut yeşerten gelişmeler de var. Günden güne gelişen teknoloji ve bu konu üzerine artan çalışmalar bize hala bir şans olduğunu fısıldar nitelikte. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması, firmaların karbon ayak izini azaltacak teknolojileri günden güne bünyelerine entegre etmesi ve geleceğe yön verecek teknolojilere çıkan teşvikler en büyük örnekler olarak önümüze çıkıyor. Tabii ki Paris İklim Anlaşması gibi küresel girişimler de ülkelerin bir fikir için ortak hareket etmesine teşvik sağlıyor. Bu teşvik ülkelerin büyük küçük demeden bütün kurumlarının da bu fikir için çalışmasına alan açmış oluyor. En önemli adımlardan biri ise eğitim. Eğitimler aracılığıyla, küçük yaşlardan itibaren çocuklara sürdürülebilirlik bilincini aşılamayı ve onları, toplumun en küçük birimi olan aileleriyle birlikte kendi sürdürülebilir döngülerini oluşturma yolunda yönlendirmeyi hedefliyoruz.
Peki biz neler yapmalıyız?
İlk olarak zor da olsa tüketim alışkanlıklarımızdan başlamalıyız. Uzun ömürlü ürünler tercih etmeli ve geri dönüşüme katkı sağlamalıyız. Daha az tüketmek için doğru adımları atıp israftan kaçınmalıyız. İthal ürünlerden ziyade yerel ürünlere yönelerek karbon ayak izini azaltıp sürdürülebilir ekonomiye katkı sağlayabiliriz. Ağaç yaşken eğilir sözünü dikkate alıp çocukları bu konuda eğitmeli hatta yaş fark etmeksizin bu eğitimlere katılmalıyız.
Zamanında atılacak doğru adımlarla, sürdürülebilir bir dünya ulaşılması zor olsa da mümkün bir hedef haline gelir. Bu hedefe ulaşmak, yalnızca bireylerin tek başına yapabilecekleriyle değil şirketlerin, hükümetlerin ve toplumların bir bütün olarak birlikte hareket etmesiyle gerçekleşebilir. Unutulmamalıdır ki, küçük adımlar bile büyük farklar yaratabilir. Eğer sürdürülebilir bir dünya hayal ediyorsak, bu hayali gerçekleştirmek için bugünden itibaren harekete geçmek zorundayız. Siz de sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunmak istiyorsanız hemen şimdi başlayabilirsiniz. Alışkanlıklarınızı gözden geçirin, çevrenizdekileri bilinçlendirin ve daha yeşil bir dünya için kendi adımınızı atın. Çünkü sürdürülebilirlik yalnızca bir seçenek değil gelecek nesillere bırakacağımız bir mirastır.