21. Yüzyılda Sanallaşmak
Altered Carbon dizisi, ileri düzey teknolojilerin bulunduğu ve birtakım cihazlarla insanların sonsuzluğu, ölümsüzlüğü aradığı bir dizi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda dizi, bu arzunun peşinde koşanlar veya bu teknolojiyi illegal yollarla kullananlarla buna karşı olanların arasındaki çatışmadan doğan olayları aktararak ilerlemektedir. (Fragman için tıklayabilirsiniz). Bu yazıya konu olan Altered Carbon sahnesi ise, dizinin akışında pek çok kez karşılaşabileceğiniz “kurgu” sahneleridir.
“Kurgu” veya “simülasyon” kelimesi, dizide en çok karşılaşılan kelimelerden birisidir. Kişilerin varlıklarının, aktarılmış olduğu Cortical Stack isimli icat, kişilerin farklı bedenlere aktarılabilmesine veya sorgulama, terapi vb. sebeplerden, “sanal bir kurgunun” içerisine alınmasına olanak sağlamaktadır. Sanal kurgunun içerisinde kişi, -kurguyu kontrol edebildiği sürece- tekrar ölüp dirilebilir, istediği güce erişebilir yani, istediği şekilde kurguyu kontrol edebilir. Ancak kurgunun başka kişilerin kontrolünde olması durumunda kişi, istediği kadar ölüp diriltilebilir, istediği güçten yoksun bırakılabilir ve simülasyon tamamıyla aleyhine kurgulanabilir. Merak edenler için spoiler içeren sahne analizine bu linkten ulaşabilirsiniz. İşin özüne dönüldüğünde ise, bu kurgu hissediliyor ve deneyim olarak kurgudan çıkınca hatırlanabiliyor olsa dahi, gerçek hayattan tam anlamıyla bağımsızdır.
Dizideki sanal kurgu, bu kadar ütopik olmasa da, günümüzdeki sosyal medyayı özellik itibariyle anımsatmaktadır. Sosyal medya; kullanım itibariyle haberleri takip etme, güncel kalma, gelişmelerden haberdar olma gibi durumların yanı sıra büyük bir entertainment sağlamakta ve her gün sayısız içeriği üreticiler aracılığıyla kullanıcılarına sunmaktadır. Her saniyemiz bizi farklı bir noktaya taşıyorken bu denli içeriğe maruz kalmanın gerçek hayata döndüğümüzde bir sonucunun olması gerekmez mi? Olaylara yaklaşımımız, reaksiyon verirken seçtiğimiz kelimeler, bizleri tanımayan kişilerle kurduğumuz parasosyal ilişki… Aynı Altered Carbon’da olduğu gibi, tam anlamıyla gerçek bir deneyim değil; ancak gerçek çıktılara sahip. Kurgu sizin kontrolünüzde ise, herhangi bir sorun yok. Peki ya kurgu sizin kontrolünüzde değilse?
Kurgu, Sosyal Medya ve “Ben”
Konuyu belki de sosyal medyadaki algımız bağlamında genişletmemiz mümkün olabilir. Hiç tanımadığımız insanlarla, haberlerle bu kadar hızlı bağ kurabiliyor olmamızın ne gibi çıktıları var? Kurgu hangi aşamada bizim kontrolümüzde? Bunu kendinize sorduğunuzda, birçok olumlu ve olumsuz örneği zihninizde canlandırabilmeniz mümkün olacaktır. Hatırlayamayanlar için iki farklı örnek olarak, son günlerde çok fazla karşımıza çıkan Hakan Yağar’ı ve daha öncesinde kist ameliyatı için para toplayıp göğüs estetiği yaptıran Twitch yayıncısını örnek gösterebilirim. Bu iki farklı olay, bizlerin sosyal medyada görüp harekete geçtiği ve sonuca ulaşması için aksiyon aldığı olumlu ve olumsuz sonuçlar. Yani, yine dijital bir kökene sahip. Davranışlarımızı etkileme anlamında sonucunu gözlemleyebildiğimiz bu davranışların yanı sıra gözlemleyemediklerimiz hayatımızı ne kadar etkileyebilir, üzerine düşünülmesi gereken bir detay. Bu bağlamı şu şekilde açıklayabilirim: suç psikolojine dair çalışmalar, yalnızca yakalanan ve itiraf edilen suçların ışığında ilerleyebilir. Yani elinizdeki ışık, yalnızca çevrenizi aydınlatabilir.
Dijital Alegori
“Düşünüyorum, o halde varım” sözünde odaklanacağım kısım, var olduğumuz kısmından daha ziyade düşündüğümüz kısmına ilişkin. İzlediğimiz içeriklerin, araştıracağımız konuların, okuduğumuz haberlerin ne kadarını gerçekten biz “özgür irademizle” seçiyoruz? Belkide bir kere herkesin bildiği bir içerikle, farklı bir arkadaşınızın asla karşılaşmadığına şahit olmuşsunuzdur. Bu, sosyal medya kullanım sürelerimiz, şekillerimiz, takip ettiğimiz ve reaksiyon verdiğimiz gönderilerin (ve daha niceleri) analizlerine sahip olabilecek herhangi bir algoritma için fazla tesadüfi gözüküyor. Bu hikayede, kurgunun kontrolü başka birisinde gibi. Belki de biz, tıpkı mağara alegorisinde olduğu gibi, yalnızca birtakım gölgeleri görüyor olabiliriz. Sosyal medyanın içerisinde zincirlenmiş bir şekilde içeriklerin gölgesinde yaşamak…
Özgür Olmanın Bedeli, Uyanıklıktır
Altered Carbon’da da olduğu gibi en güvenilir yöntem “elçi” olabilmekten yani kurguyu kontrol edebilmekten geçiyor. Takashi Kovacs gibi fiziksel şekilde işkencelere maruz kalmıyor olsak bile, zihnimizin böyle bir işkenceye maruz kaldığı aşikar. Kurgunun kontrolü için de en iyi yöntem, farkındalık. Sosyal medya, içerik anlamında özgür olmamıza alan sunmuyor ve mağara alegorisindeki gölgeler gibi, bize sadece bir gerçeklik yansıması sunuyor olsa dahi, bu yansımanın gerçek olduğunu kabul edip etmemekte hala özgürüz. Ancak, tüm bu interaksiyonların ötesinde, “Düşünüyorum, o halde varım” sözünün vurguladığı gibi, varlığımızın ve kimliğimizin temelinde yatan düşüncelerimiz, sosyal medya algoritmalarının ötesinde, bize ait gerçek bir özgürlük alanı vadediyor. Bu nedenle, dijital dünyanın gölgeleri arasında gezinirken, aydınlık alanları keşfetmek ve kendi gerçekliğimizi şekillendirmek bizim elimizde. Sosyal medyanın labirentinde yol alırken, özgür irademizi korumak ve gerçekliği sorgulamak, belki de en büyük gücümüz olacak.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.