Hepimiz bazen merakımızı bir nebze olsun gidermek için bazen de sadece zaman öldürmek için izlediğimiz şeyler arasına belgeselleri de katarız. Kimimiz dünya üzerinde yaşayan tek tür olmadığımızı hatırlamak için diğer canlıları izler, kimimiz ise tarihle hesaplaşıp geleceğe yön verebilmek için… Birinci elden bilgi alabilmek bizi tatmin eden bir eylemdir. Belgeseller, empati yeteneğimizi geliştirmemiz için bir adım, yaşam deneyimimizi çoğaltmak için ise güzel bir eğlencedir. Aşağıda ilginizi çekebilecek ve keyifle izleyebileceğiniz Netflix belgeseli önerileri bulunuyor. İzlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız.
Ahtapottan Öğrendiklerim (My Octopus Teacher)
En güncel Netflix belgeseli seçeneklerinden olan “Ahtapottan Öğrendiklerim” Oscar da dahil olmak üzere şimdiye kadar sekiz ödül aldı. Bu belgeselimizi diğer belgesellerden ayıran en önemli özelliği, ahtapotlar belgeseli olmayıp tek bir ahtapotu konu ediyor olması ve aynı zamanda da dram içermesi. Belgesel diye adlandırmaya bile gönlümüz el vermiyor çünkü belgeselden çok, insan ve ahtapot arasında kurulan kuvvetli bir dostluk hikayesini anlatıyor.
Çocukluk yıllarından beri Atlantis Okyanusu ile iç içe olan Foster zor zamanlardan geçtiği dönemde su altı gözlüğünü alıp çocukluk evine giderek kendini tamamen okyanusa adıyor. Onun için hem bir rahatlama hem de bir tür tutku olduğu için okyanusta çeşitli gözlemler yaparak deniz altı yaşamını inceliyor. İşte bu sırada belgeselimizin en tatlı karakteri olan dişi bir ahtapotla tanışıyor. Kendini deniz kabuklarıyla kaplamayı başarıp gizlenen ahtapottaki zeka ve beceri Foster’ı hayrete düşürüyor. Her gün ahtapotumuzu görmeye gidiyor ve onun hayatı hakkında birçok bilgiye sahip oluyor. Avlanma tarzı, düşmanlardan korunma şekli vb. Foster’ın ahtapotun güvenini kazanması ve aralarındaki bağın oluşması bir hayli zaman alıyor. Çeşitli olayların sonunda aralarında mükemmel bir dostluk oluşuyor. Foster bu bağ sayesinde yeni bir insana dönüştüğünü söylüyor. İşte Foster tüm bu yaşananları kayıt altına aldığı ve bu bağın gücünü hepimize hissettirdiği için belgeseli çok farklı bir noktaya taşımış oluyor.
Casusluk Sanatı (Spycraft)
Netflix belgeseli, izleyicileri casusluk çalışmaları ve teknolojisi boyunca rehberli bir tura çıkarıyor. Şimdilik sekiz bölümü yayınlanan Casusluk Sanatı’nın her bölümünde farklı bir konuya odaklanılıyor. Bölümler genelde belirli bir casusluk alt disiplininin yıllar içindeki değişimini resmediyor. Belgeselin tarihi tarafı genellikle büyüleyici açıklamalar içeriyor. James Bond’da tasvir edildiği gibi bir casusluk olmadığı asıl casusluğu öğrenebildiğimiz ve hayretle izleyebileceğimiz bir belgesel dizisi olmuş. Aslında bu olayın ne kadar doğaçlama ve yaratıcılık gerektirdiği de önem arz ediyor. En çok ilgimizi çeken sahnelerden birkaçı da mikrofon takılı mermilerin ve su yolu ile mesaj iletebilen gizli bir iletişim cihazının varlığı oldu. Gizli veri toplama, gizli iletişim, özel harekat ve sabotajlar, şifre kırıcılar ve ideal casusu bulmak gibi çeşitli konular üzerinden bilgi akışı sağlayan Spycraft belgeseli, izleyenlerin son zamanlardaki en ilginç buldukları yapımlardan biri. Dikkatleri çeken bir nokta da uzmanların Çin’de sokaklara monte edilen kameraların her vatandaşın hareketini nasıl takip edebileceğini, insanlara iş bulmanın ve diğer önemli şeylerin ne kadar kolay olduğunu etkileyebilecek bir “sosyal puan” verildiğini tartışması oldu. Eğer son zamanlarda sıradanlıktan sıkıldıysanız sizi hayrete düşürecek bu belgesel dizisini izleyebilirsiniz.
Minimalizm Belgeseli: Önemli Şeyler Üzerine (Minimalism)
Belgesel Joshua adlı karakterimizin “Hayatım daha az ile nasıl daha iyi olabilir?” sorusu üzerine çekilmeye başlanmış. Yanına aldığı bir arkadaşı ile 10 aylık bir geziye çıkarak minimalizme doğru bir adım atmış. Arkadaşı Ryan ile “The Minimalist” isimli bir web sitesi kurarak bu yaşam felsefesini daha geniş kitlelere tanıtmayı amaçlamış. Minimalizmin hayatlarını nasıl ve ne yönde etkilediğini anlatan bu belgesel oldukça akıcı bir anlatıma sahip. Belgesel “Hayatımızın çoğu, öylesine otomatik ve kovalamaca ile geçiyor ki hiçbir şey bizi tam tatmin etmiyor.” gibi vurucu ve anlamlı bir sözle başlıyor. Minimalizm belgeselinin en dikkat çeken noktası ise minimalizm felsefesini benimsemeden önce bankada çalışan hırslı biri olan Leon. Leon’un devamlı yükselmek, bankanın müdürü olmak dışında başka bir hayali yoktur. Bir gün bu hayali gerçekleşir ve terfi alır. İşte o zaman hayatının sona erdiği düşüncesine kapılır. Hayatının sadece bankadan ibaret olma düşüncesi onu çok korkutur ve bankadan istifa ederek yollara düşer. Bu fikrin hayatının en iyi kararı olduğunu söyler. Dünyada gün geçtikçe rağbet gören minimalist yaşam felsefesinin hayatın her yerinde kendisini göstermesi zaman alabilir fakat insanlar kendi gardırop, kütüphane, oda, ev hatta sosyal medya hesaplarından başlayarak bunu pekala başarmayı amaçladılar. Peki minimalizm sizin ilginizi çekiyor mu?
Denizlerdeki Komplo (Seaspiracy)
Şimdi bahsedeceğimiz Netflix belgeselinin konusu ise ticari balıkçılığın etkisi ile ilgili. Endüstrinin okyanus yaşamına verdiği zararı konu alan Seaspiracy (Denizlerdeki Komplo) Leonardo DiCaprio da dahil birçok ünlünün beğenisini toplamıştı. Belgeselde aşırı avlanma yapmaları sebebiyle ve balıkçılık için yeterince balık kalmadığı düşüncesiyle balinalara kesilen fatura konu alınıyor. Çeşitli balıkların yüzgeçlerinin kesilip okyanusa geri bırakıldığı sahneler çok iç acıtıcı görünüyor. Japonya’nın güneyinde gizlice balina avı yapılan Taiji bölgesine girenlerin polisler tarafından takip edildiği ve sorguya çekildiği kısımlar yer alıyor. Sadece balina avlanmasını konu alıyor demek yanlış olur. Suları kirleten plastikler, olta takımları, yan avlanma gibi birçok faktörün verdiği zararlardan bahsediliyor Seaspiracy’de. İnsanlık çoğu doğallığa zarar verdiği gibi ne yazık ki deniz yaşamına da zarar veriyor. Bu belgesel yalnızca sürdürülebilir balıkçılık kavramına meydan okumakla kalmayıp, okyanus yaşamının harikalarını önemseyen herkesi şok edebilir.
The Mind, Explained
Emma Stone tarafından seslendirilen ve beş bölümden oluşan mini dizi şeklinde olan belgeselimiz kendi beyinlerimizin ilginç ve eğitici kısa bir keşfidir. Her bölümde farklı bir kavram işleniyor ve bu kavramların beynimizi nasıl etkilediğinden bahsediyor. Özellikle rüyalar ile ilgili olan bölüm en çok ilgimizi çeken bölüm oldu. Bu bölüm, rüyaların neden hatırlanmadığı ve rüyalarımızı yönetebilmeyi öğrenmekle ilgili birçok açıklama barındırıyor. Bazı filmlerden ve röportajlardan alınan arşiv görüntülerle de desteklenen belgesel dizisi görsel kısmı ile de daha ilgi çekici kılmayı başarmış. 11 Eylül tarihi hafızayı sergilemek için kullanılmış. Bu belgesel dizisi, beynin elektriksel davranışlarının izlenmesi ve ilaçların, uyarıcı maddelerin ve meditasyonun beyin üzerinde yol açtığı değişikliklerin bilimsel yollarla kayıt altına alınarak yapılan çalışmaları ve geçmiş zamanlar ile bağlantılarını anlatan bir seri. Anksiyete bölümünde sosyal medyanın anksiyete semptomlarını göstermeye sebep olduğunu açıklıyor. Bu belgesel dizisinde ünlülerin beyin hakkında tartıştığı siyah beyaz arşiv çekimlerine de yer verilmiş. Aslında hepimiz hafızanın tek amacının, geçmişi korumak olduğunu hissediyoruz. Öyleyse hatıralarımız neden bu kadar güvenilmez?
İlginizi çekebilir: Asansör Konuşması (Elevator Pitch) Nedir?