Erkek egemen iş sektörlerinden önde geleni şüphesiz ki mühendislik sektörüdür. Çoğu mühendislik şirketi tarafından cinsiyet temelli eşitsizliğe karşı tutumlar geliştirilmiş olsa da bu durumun gerçek hayattaki izdüşümleri henüz tatmin edici değildir. Türk Mühendis ve Mimar Odalar Birliği (TMMOB)’nin 2018 verilerine göre kayıtlı mühendislerin sadece yüzde 23’ünü kadın mühendisler oluşturmaktadır. Bu oran, “feminen” mühendislik dallarından görülen çevre ve gıda gibi alanlarda yüzde 50’lerin üstüne çıkarken “maskülen” mühendislik dallarından sayılan makine, inşaat, elektrik/elektronik, petrol, metalurji ve gemi gibi alanlarda yüzde 3’lere kadar düşebilmektedir.
Şirket içindeki departmanların da cinsiyet bazında dağılımlarının farklılık gösterebildiği çalışmalar ile ortaya koyulmuştur. Bakım onarım, üretim ve idari alanlarda erkek mühendislerin; kalite kontrol, projelendirme ve satış alanlarında ise kadın mühendislerin öne çıktığı görülmektedir. Bu durum kadınların işe alımlarda cinsiyet tabanlı ayrımcılık yaşadığı savını güçlendirir. Üst düzey yönetim kadrolarında yeterince kadının yer alamaması ise kadın çalışanların bir “cam tavan” altında olduklarını işaret eder.
Cam Tavan: Toplumda kadınların maruz kaldıkları ve mevcut olan hiyerarşik düzende belirli bir seviyenin üzerinde yükselmelerini kadınların başarısına ve liyakatine bakılmaksızın engelleyen, açıkça görülmeyen ancak aşılamayan ayrımcılıklardır.
Cam tavan metaforu için daha ayrıntılı bilgi için bu yazımızı okuyabilirsiniz.
Mühendisliğin toplumda “erkek mesleği” olarak görüldüğünü kanıtlamak için yapılan bir çalışmada, ortaokul öğrencilerinden bir mühendis çizmeleri istenmiştir. Öğrencilerin yüksek oranda erkek mühendis çizimi yapması mühendisliğin bir erkek mesleği olarak görüldüğü hipotezini doğrulamaktadır.
Erkek egemen bir sektörde kadınların cinsiyet temelli ayrımcılık yaşamaması beklenebilir mi?
Yapılan çalışmalarda erkek meslektaşları ile aynı eğitimlere ve deneyimlere sahip olsalar da kadınların kendilerini ispatlamaları için daha çok sorgulamaya maruz kaldıkları, cinsiyetleri ile bağdaştırılan özelliklerden kaynaklı yönetim ve iş yürütmeye uygun olmadıkları ile ilgili tutumlarla karşılaştıkları, yükselmeleri için erkek mühendislere oranla daha az eğitim ve gelişim fırsatı sunulduğu, iş yerinde mobbing ve cinsel taciz ile daha sık karşılaştıkları, bazı durumlarda saha işçileri tarafından argo sözcük veya otorite sorgulamasına maruz kaldıkları, bunun sonucu olarak da daha sert ve “maskülen” bir profil çizmek zorunda kaldıklarını göstermektedir.
Cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı savaşımızın ne kadar kısır kaldığını görmek için bir örnek: Sabiha Rıfat Gürayman
Sabiha Fırat, arkadaşı Melek Ertuğ ile beraber 350 erkek öğrencinin kayıtlı olduğu Mühendis Mektebinden (bugünkü adı ile İstanbul Teknik Üniversitesi) 1933 senesinde Türkiye’nin ilk iki kadın mühendisinden biri olarak mezun olmuştur. Mesleki hayatı boyunca “zaten yapamayacağı” düşünceleri ile sürekli yıldırılmaya çalışılan Sabiha Fırat, Anadolu’da birçok çeşme, okul ve köprü projelerinde görev almıştır. Ayrıca Anıtkabir’in inşasında 10 yıl baş kontrol mühendisi olarak çalışmıştır. İTÜ mezunlarını için hazırlanan bir törende dönemin rektörü konuşması esnasında mezunlara “Ağabeylerim” diye seslenince “Burada ablalarınız da var” diyerek kadınların sektördeki yok sayılmasına karşı koymuştur.
İlk kadın mühendisini bundan yaklaşık 100 sene önce yetiştirmiş olan ülkemizde hala cinsiyet temelli mesleki ayrımcılıkların yaşanıyor olması acı bir gerçekliktir. Kadınların başarı peşinde koşarken vermek zorunda kaldıkları denklik mücadelesi ve kendilerini ispatlama çabası mesleki tükenmişliğe sebep olmaktadır.
Hiçbir ayrımcılığa dikkat çekmek zorunda kalmadığımız 8 Martlara! ♥
Kadınlar gününüz kutlu olsun!
Kadın egemen sektörler perspektifinden cinsiyet temelli ayrımcılık ile ilgili yazımızı okumak için buraya tıklayınız.