Startup dünyasına adım atmak isteyenleri heyecanlandıracak yeni bir yazı ile karşınızdayız. Humanspire for Startups’ın yeni röportajında Vispera kurucu ortağı Ceyhun Burak Akgül’e merak ettiklerinizi sorduk ve ilham verici cevaplar aldık.
Ceyhun Burak Akgül’ün kariyer yolcuğuna ve Vispera’nın girişimcilik hikayesine yer verdiğimiz bu röportaj için keyifli okumalar dileriz!
Bize biraz kendinizden ve eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz?
1997’de Galatasaray Lisesi’nden, 2002’de Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Eğitim hayatım burada bitmedi, 2004’te yine Boğaziçi Üniversitesi’nden yüksek lisansımı aldım, akabinde 2007’de Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Fransa’nın en önemli okullarından Télécom ParisTech’te doktoramı tamamladım, iki okulun da doktora derecesine sahibim. 2008-2009 yıllarında Hollanda’da Philips Research’te AB Marie Curie Doktora Sonrası Araştırmacısı olarak görev yaptım. 2010 yılından bu yana Türkiye’de hem endüstriyel alanda Yapay Zeka sistemleri geliştiren ekipleri yönetip bu sistemlerin ticarileştirilmesi için çalışıyorum, hem de Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Yapay Zeka ve Veri Madenciliği temalı dersler veriyorum. Yapay Görme ve Makine Öğrenmesi alanlarında akademik ve endüstriyel uzmanlığa sahibim, bu alanlarda çok sayıda yayına ve patente katkım oldu. Bu teknik uzmanlıkların görsel içeriğin bilgisayarlar yardımıyla anlaşılması diye özetleyebileceğimiz bir alanda kullanımı ilgimi çekiyor, akademik ve endüstriyel çalışmalarımı da bu minvalde görsel içeriğe dayalı otomasyondan mimarlık ve kent çalışmalarına uzanan geniş bir spektrumda şekillendirdim. Bu anlamda eğitim formasyonunu hem endüstriyel hem de akademik bağlamda kullanabilmiş, geliştirebilmiş şanslı ve çok yönlü bir insan olarak görüyorum kendimi. Bu şansımı da 2014’ten bu yana Vispera’yı çok güçlü bir ekiple kurup geliştirmekte kullanıyorum.
Girişiminiz hakkında bilgi verir misiniz? Ne tip ürün/hizmetler sunuyorsunuz, ne tip bir ihtiyacı karşılıyorsunuz?
Vispera’yı 2014 yılında Prof. Aytül Erçil ile birlikte dünya çapında bir teknoloji şirketi olma vizyonuyla kurduk. Görsel tanımanın perakende sektöründeki uygulamaları diyerek özetleyebileceğimiz bir alanda, sektördeki üretici firmaların ve perakendeci firmalarını raf performansını ölçen ve iyileştirmelerini sağlayan Yapay Zeka ve Yapay Görme’ye dayalı sistemler geliştiriyor ve ilişkili veri hizmetleri sunuyoruz. Günlük hayatımızda hemen her gün ziyaret ettiğimiz süpermarket, bakkal, eczane gibi satış noktalarında satılan ürünlerin raflarda sergilenmesi başlı başlına bir iş problemi. Zaman zaman ürünler satış noktalarında rafta bulunamıyor ya da görünemiyor, bulunsalar bile bu ürünlere ilişkin fiyat bilgilerinde yanlışlıklar olabiliyor ya da bu ürünlerle ilişkili promosyonlar doğru şekilde uygulanmıyor. Firmalar bu nedenlerle önemli satış fırsatlarını kaybediyor, müşterilerinin alışveriş deneyimi ve kalitesi zedeleniyor bunun sonucunda da ortaya önemli ölçüde bir verimsizlik ve ekonomik kayıp çıkıyor. 2020 yılında bağımsız IHL kurumunun yayınladığı bir rapora göre bu ekonomik kaybın global değeri 2 trilyon dolar civarında. Vispera’da geliştirdiğimiz sistemlerle, bu durumları resimlerden hareketle son derece doğru ve hızlı bir şekilde otomatik tespit edip firmalara mobil ve web raporları olarak sunuyoruz. Bu sayede firmalar, saha ekiplerini veriye dayalı bir şekilde yönlendirerek sözünü ettiğim aksaklıkları hızlı bir şekilde giderme fırsatı buluyorlar. Ayrıca ekiplerinin saha uygulama performansını ölçüp takip ederek toplam perakende uygulama kalitelerini ve hızlarını iyileştiriyorlar. Bu da kendi müşterilerinin memnuniyetini sağlamalarını ve satış fırsatlarını kaybetmemelerini sağlıyor.
An itibarıyla bu kavramı Türkiye’den başlayarak dünyanın 30 ayrı ülkesinde 50’nin üzerinde kurumsal müşterimize sağlıyoruz ve coğrafi ölçeğimizi daha da genişletmek istiyoruz. Bu yönde yakın zamanda Chicago, Londra, Amsterdam ve Barcelona ofislerimizi devreye aldık, Vispera’yı bütün dünyadaki kurumsal firmaların başvurduğu, bu firmaların birinci tercihi olan global bir teknolojik çözüm sağlayıcı yapmak yolunda ilerliyoruz. Bu senenin başında Deloitte Technology Fast50 2021 listesine girdik, geçen sene de Fast Company’nin Türkiye’nin En İnovatif Şirketleri Listesi’nde 3. sırada yer aldık, 2019’da da E&Y’nin Yılın Startup Girişimcisi ödülünü almıştık.
Kendi işinizi yapmak istediğinize ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Bu girişim henüz plan aşamasındayken sizi heyecanlandıran yönleri nelerdi?
Kendi işini yapmak düşüncesi üniversite yıllarımdan bu yana bir fikir olarak hep vardı ancak bunun koşullarının oluşması gerekiyordu. Şu anda uzmanı olduğum alanda uzmanlaşmak haliyle yıllar aldı ve alanın teknik derinliği nedeniyle gerekliydi de. Bu nedenle üniversiteden sonra iş kurma macerasına hemen atılmadım, akademik uzmanlaşmaya yöneldim. Hollanda’da Philips Research’te çalıştığım dönemde hayatımı değiştiren güzel bir gelişme oldu. Çalıştığım proje endüstri ve akademi olmak üzere iki paydaşı olan bir projeydi, akademik tarafta Aytül Hoca ve ekibi yer alıyordu. Philips’teki dönemimin sonunda Aytül Hoca Hollanda’ya geldiğinde ilk defa kendisiyle konuşup sohbet etme fırsatı bulduk ve kanımız çok uyuştu. Aytül Hoca’nın o dönemde Vistek diye endüstriyel otomasyon alanında resim işlemeye dayalı çözümler üreten bir firması vardı. Bu firma uzaktan çok takdir ettiğim, cesur bir firmaydı. Ben de Türkiye’ye dönme kararı almıştım. Aytül Hoca’yla çok hızlı bir şekilde anlaştık, 2010 basında Vistek’te çalışmaya başladım ve hayatım değişti. Vistek’teki yıllarımı hayatım boyunca unutamam, her anlamda bir okul gibiydi, hem teknik bağlamda hem de iş hayatı bağlamında çok şey öğrendim bu dönemde. Aytül Hoca başta olmak üzere çok değerli insanlarla çalıştım, çok şey öğrendim, güzel şeyler de başardım. Bu sürecin sonucu da çok güzel oldu, çünkü 2014’te Vistek’ten sonra Aytül Hoca, üniversiteden çok yakın arkadaşım Dr. Erdem Yörük, Vistek’ten çalışma arkadaşlarım Levent Özyıldırım, Kaan Öner ve Başak Aydın’la birlikte Vispera’yı kurduk. Burada özellikle Aytül Hoca’ya kalpten bir şekilde teşekkür etmem gerekir. Bendeki bir şeyler yapma isteğini ve iradesini gördü ve bana her zaman güvendi. Böyle ilişkiler genelde çok nadir bir şekilde bizim aramızdaki ölçüde içtenlikle gelişir. Bu benim şansım.
Vispera’yı kurarken beni en çok heyecanlandıran şey, akademik uzmanlığım olan görsel tanıma konusunun endüstriyel bir uygulaması olmasıydı. Bu da çok insana nasip olabilen bir durum değil. Emek verdiğim konularda başarılı olabilmenin koşulları önümde açılmış olduğu için de şanslıyım.
Nasıl bir sermayeyle yola çıktınız? Finansal açıdan sizi ilk destekleyenler kimlerdi? Girişiminizi büyütme sürecinde nasıl ilerlediniz?
Vispera’nın ilk iki senesini çok büyük ölçüde Aytül Hoca finanse etti, ayrıca kısmen de olsa yazmış olduğumuz AB ve TÜBİTAK projelerinden de destek aldık. İki senenin sonunda da Keiretsu melek yatırımcılarından ilk yatırımımızı alarak tam anlamıyla yeni çağın startup dünyasına adımımızı attık. Keiretsu yatırımcılarının yanı sıra Erdem Yurdanur, Nevzat Aydın gibi kendileri de girişimci olarak büyük işler başarmış kişilerden de yatırım aldık ilk dönemde. Sonrasında kurumsal yatırımcıların da ilgisini çekmeye başladık; 2017 yılında Logo Ventures’tan, 2020 yılında Koç Holding ve Inventram’dan, 2022 yılında Esor Yatırım’dan önemli yatırımlar aldık. Bu süreçte Aytül Hoca, Vispera bünyesine sürekli katkı sağlayan çok güzide bir yatırımcı grubuyla ilişkilerimizi çok yapıcı bir şekilde geliştiregeldi. Ben de diğer ekip arkadaşlarımla birlikte ARGE, operasyon ve iş geliştirme faaliyetlerini üstlendim. İlk aldığımız yatırımları ekibimizi büyütmeye yönlendirdik, bu sayede çok iyi bir ürün geliştirmeyi ve bu ürünü birçok kurumsal kullanıcının denemesini hedefledik, müşterimiz olmasını istediğimiz firmalardan öğrenerek ürünü ve etrafındaki hizmetleri şekillendirdik. Süreç içerisinde aldığımız yatırımları ARGE’nin yanı sıra satış ekibimizi kurup geliştirmeye ve dünyada daha fazla görünür kılmaya doğru yönlendirdik, bu yönde halen devam ediyoruz.
Çalışma hayatınızda benimsediğiniz ilkeler nelerdir? Size ilham olan isim veya isimler kimlerdir?
Sadece çalışma hayatında değil hayatın genelinde dürüstlük ilkesini en başa koyuyorum. Bu ilkenin belki de mutlaka olması gereken tek ilke olduğunu düşünüyorum. Hayat ve çalışma koşulları her daim bu ilkeyi test eder, ancak inancım dürüstlüğün her daim, er ya da geç kazandığı yönünde. Bu bazen naif bir duruş olarak görülebiliyor, ancak bu naifliğin aslında aynı zamanda çok akıllıca olduğunu da düşünüyorum. Bunun dışında çözüm odaklı olmaya, çözüm sentezlemeye ve yalınlığa inanırım. Genel olarak bir işi yapmamak için çok fazla sayıda neden bulabilirsiniz, ancak yapmak istediğinizde olası çözümlerin sayısının o kadar da fazla olmadığını görürsünüz. Bu olası çözümleri tespit etmek de koşullara uygun uygun biçimde şekillendirmek de zordur, yapmamak için neden bulmaya kıyasla. Ben genelde zoru seçerim, çözüm bulmaya çalışmaktan kaçınmam. Hayatta elde ettiğimiz her şeyin bir süreç içerisinde, problemleri birer birer çözerek elde edildiğini düşünürüm. Çözümü kafamda formüle ettiğimdeyse hızlı hareket ederim, bugünün işini yarına bırakmam. Bazen yol üzerindeki zorluklara kızsam da uzun yolu yürümeyi severim.
Vistek’teki yıllarımda Türkiye’nin önemli girişimci ve yatırımcılarından rahmetli Ziya Boyacıgiller ile çalışma fırsatı bulmuştum. O günlerde kendisinden duyduğum şu söz benim için çok anlamlı olagelmiştir: “Yapacağım dediğini yap”. Biraz önce sözünü ettiğim dürüstlük ilkesinin güzel bir ifadesi olarak yorumluyorum bu sözü. Biz Vispera’nın değer sistemi içerisinde bu sözü anlamını genişleterek şu şekilde ifade ettik: “Söylediğini yap, yaptığını söyle.” Ziya Bey’den sadece bu anlamda değil çalışma hayatı ve girişimciliğe dair çok esinlenmişimdir, kendisini özlemle anarım.
Pozitif tavrı, güler yüzlülüğü ve dirayetiyle Aytül Hoca her daim benim için esin kaynağı olmuştur ve olmaya da devam eder. Bir başka esin kaynağım olan kişi yine Vispera’dan CTO’muz Dr. Erdem Yörük. Bizim Erdem’le dostluğumuz yirmi küsur sene öncesine, üniversite yıllarına dayanıyor. Akademik olarak farklı ülkelerde çok benzer deneyimlerden geçtikten sonra yollarımız Vispera’da kesişti. Erdem; yaratıcı zekası, özgün problem çözme yeteneği ve insanlarla iletişimdeki sabrıyla örnek alınacak birisidir. Erdem’le konuşmayı ve birlikte çalışmayı çok severim.
Beni uzmanlık alanlarımda yönlendirmiş ve eğitmiş kişi olan, doktora tez danışmanım Prof. Bülent Sankur’u ayrıca anmak isterim esinlendiğim kişiler arasında. Bülent Hoca’nın çok geniş alanlarda çalışma ve derinleşme arzusu, her daim mükemmeliyeti araması birçok durumda yol gösterici olmuştur benim için.
Yakından tanımadığım kişiler arasından birilerini saymak gerekirse Microsoft’un CEO’su Satya Nadella’yı ve iş idaresi alanının neredeyse kurucusu diyebileceğimiz Peter Drucker’i sayabilirim. Nadella’nın Microsoft gibi bir firmada son sekiz senede becerdiği dönüşüm son derece etkileyici, yeterince kaynak ve zaman olduğunda doğru iradenin doğru sonuçlar doğurduğunu gösteriyor, bu umut verici. Peter Drucker’ı da haliyle kitaplarından tanıyorum, sözcüğün fiziksel anlamıyla da gülle gibi olan “Management” kitabının her satırını okudum ve sürekli yararlanıyorum.
Kitap okumayı ve insanları gözlemlemeyi seviyorum. Bu iki alışkanlık, insana çok fazla esin kaynağı sağlıyor. Gerçek ya da kurgusal her türlü kişiden öğrenmek mümkün, bu anlamda dünya ve hayat çok zengin.
Yaptığınız işin Türkiye ve Dünya’daki pazar büyüklüğü ve gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Ürün bulunurluğuyla ilişkili problemlerin yarattığı ekonomik kayıpların dünya ölçeğindeki yıllık değeri 2 Trilyon dolara yaklaşıyor. Bu kadar büyük bir fırsat kaybının olduğu bir alanda çözüm geliştiren her firmanın çok cazip pazar büyüklükleriyle karşılaşması haliyle mümkün. Vispera’nın çözümlerinin hedeflediği müşteri kitlesinin mevcut ve olası ihtiyaç büyüklüğü bizim pazarımızı da benzer bir şekilde çok ilgi çekici kılıyor. Mevcut ürünlerimizin adresleyebileceği potansiyel pazarın büyüklüğünü biz 30 milyar dolar olarak hesaplıyoruz, bu pazarın bizim gelecekte yine görsel tanıma teknolojisinin yeni uygulamalarıyla hedefleyebileceğimiz daha geniş haliyse 100 milyar doların üzerinde bir büyüklükte. Son dönemde dünyada belli sayıda firma benzer çözümler sunmaya başlasa da pazarın büyüklüğü düşünüldüğünde kazanın her şeyi alamayacağı, çok geniş bir alandan söz ediyoruz. Bu anlamda çok cazip bir yerdeyiz. Bu pazardan Türkiye’ye düşen pay, nüfusumuzun ve ekonomimizin doğal büyüklüğü düşünüldüğünde önemli miktarda olsa da son dönemdeki gelişmeler kestirim yapmayı zorlaştırıyor. Teknolojiye iştahı büyük olan ancak teknolojik çözümlere pay ayırmakta zorlanan bir Türkiye ekonomisinde yaşıyoruz ne yazık ki.
Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bana göre bir girişimcilik ekosisteminin üç sac ayağı var: Girişimci, Yatırımcı ve Müşteri. Türkiye’de son on senede girişimci ve yatırımcı bileşenleri bence çok güçlendi, bilginin kolay dolaşımı sayesinde dünya üzerindeki en iyi pratikler burada da uygulanıyor, girişimci ve yatırımcı ağları kuruluyor, girişimcilik terminolojileri benimseniyor ve gelişiyor. Özetle konuyla ilgili bilgi ve bilinç düzeyimiz son derecede arttı, girişimcilik ve yatırımcılık kültürünün de olumlu şekilde geliştiğini gözlemliyorum. Diğer yandan yenilikçi ve teknolojik çözümleri benimseyen, bu anlamda yeni girişimleri destekleyen kurumsal firmaların sayısı bana göre hala çok az. Türkiye’den çıkan önemli girişimlerin ekseriyetle e-ticaret, teslimat ve oyun gibi alanlardan çıkması bir gösterge. Dünyaya bu kertede bütünleşmiş bir ülkenin kurumsal firmalarının teknolojik iş çözümü geliştiren girişimlere daha çok fırsat vermesi, daha fazla bütçe ayırması, özellikle erken aşama girişim kavramıyla ilgili daha derin bir kurumsal algı geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Son olarak Youthall Blog takipçilerine kariyer planlama, girişimcilik ve iş dünyası hakkında tavsiyeleriniz nelerdir?
Değerli olan her şey aynı zamanda zordur da. Bu anlamda girişimcilik bazen yansıtıldığı ve popülerleştirildiği şekliyle sadece büyülü bir dünya değil. Girişimciliği seçtiğinizde aslında o büyülü dünyayı kurmak gibi zorlu bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz. Girişimci adayının en başta bu farkındalığı samimi bir şekilde duymasını salık veririm. İnsanlar genelde başarı hikayelerine odaklanıyor, ancak çıkan başarılı hikayelerinden çok daha fazla hikaye var ve muhtemelen o hikayeler daha öğretici.
Bir girişimin başlayıp devam edebilmesi için eşit derecede önemli üç şeye ihtiyaç var: fikir, olanaklar ve irade. Fikir önemsiz değil, ancak diğer ikisi olmadığında çöpe gidiyor. Olanaklarınsa zamansallığı var, bazı fikirler vardır çok daha kısa sürede girişimin kendi kendini döndürmesini sağlar, bunların sayısı çok fazla değil ve belki de çok enteresan değiller. Olanakların bir fikri gerçeğe dönüştürme yolunda ne kadar derin olduğunun muhasebesinin iyi yapılması gerekir, burada sadece finansal olanaklardan söz etmiyorum, girişime başladığınız anda var olan ve gelişecek yetkinlikler ve uzmanlıklardan da söz ediyorum. İradeyi, başarma ve gerçekleştirme isteği olarak tanımlıyorum. Bu çok içten gelen bir istek, bir amaç olmalı. Girişimci adaylarına vereceğim salık bu üç kavrama üzerine düşünmeleri ve kendi yanıtlarını dürüstçe vermeleri olur. Verecekleri yanıtlar kendilerini tatmin ediyorsa mutlaka denemeliler.
Bunun dışında hem kendime hem de iş dünyasındaki herkese vereceğim salık şu: Önce iyi insan olmayı hedeflemeliyiz diğer amaçlar ne olursa olsun. İyi insanlık tanımı kişiden kişiye tabi ki değişir, ama o tanımı kişisel olarak yapmak ve önceliklendirmek önemli. Herkesin kendi tanımına göre iyi insan olmayı lafta değil içten bir şekilde önceliklendirdiği bir dünyanın mevcuttan daha güzel bir yer olacağını düşünüyorum.
Ceyhun Burak Akgül’e bu samimi ve faydalı yanıtları için çok teşekkür ediyoruz. Humanspire for Startups ile yeni bir röportajda buluşmak dileğiyle, Youthall‘u takipte kalın!