Gerginlik, en başta gelen genetik değişim nedenlerinden biridir. Gerginliğin üç biçimi vardır: fiziksel gerginlik, kimyasal gerginlik ve duygusal gerginlik. Gerginliğin her türü 1400’den fazla kimyasal reaksiyona yol açar. Stres hormonları kimyasal zinciri tetiklediğinde zihnimiz bedenimizi otonom sinir sistemi yoluyla etkiler.
Biz de dahil doğadaki bütün organizmalar, böyle ufak gerginliklerle başa çıkabilecek şekilde programlanmıştır. Dış ortamdan bir tehdit algıladığımızda sempatik sinir sistemimizde savaş veya kaç mekanizması aktive olur. Bunun sonucunda kalp atış hızımız artar, kaslarımız gerginleşir ve bedenimizde adrenalin salgılanmaya başlar. Böylece kaçmak veya savaşmak için hazır hale geliriz.
Aç ve vahşi bir kurt sürüsü bizi kovalarsa işte o zaman onlardan daha hızlı koşmak zorundayızdır.
Güvenli bir ortama ulaştığımızda ise bedenimiz dengeli haline geri döner. Otoyolda ilerlerken aniden arabayla önümüze çıkan biri olursa korkarız fakat kaza yapmadığımızı fark ettiğimizde bedenimiz yine normal haline döner.
Geçmişteki gerginlik yaratan deneyimleri anımsamak bizde kısa dönemli gerginlikler oluşturur. Geçmiş ve geleceğe dair tekrar eden bu kısa dönem gerginlikler bir araya gelir ve uzun dönem gerginlikleri ortaya çıkartır. Sizde de bu tarz uzun dönem gerginliklerin oluşmasının sebebi bu ise 21. yüzyıl yaşam versiyonuna hoş geldiniz.
Bencil hücreler
İşte bu yüzyılda uzun dönemli gerginlik yüzünden bedenimiz hep savaş veya kaç modundadır. Sürekli bir tehdit algılamaya devam eder ve normale dönemez. Yaşam için kullanmamız gereken enerjinin çok fazlasını bu noktada harcamış oluruz. Hücreler birbirleriyle iletişim kuramazlar ve doğal olarak bencilleşirler. Her hücre kendi derdine düşer. Hücre toplulukları dağılmaya başlar. Bağışıklığımız zayıflamaya başlar, sonuçta da dış ortamdan gelen sinyallere tepki veremezler. Bu durumda kendimizi kaynaklarının %98’ini savunma için kullanan bir ülkeye benzetebiliriz. Yolları tamir etmek için sermaye, kitleleri besleyecek besin ve halkı koruyacak yeterli güvenlik gücü kalmaz.
Uzun dönem gerginliklerin fizyolojimize etkisi
Uzun dönemli gerginliklerin sonuçlarından bazıları hafıza kaybı, uykusuzluk, hipertansiyon, bedensel ağrılar ve saç dökülmesidir. Araştırmalar sonucunda gerginlik yaşayan yaralı hastaların yaralarının iyileşmesinin %40 oranında daha uzun sürdüğü görülmüştür. Başka bir araştırmada ise HIV’in gerginlik düzeyi yüksek olan hastalarda daha hızlı yayıldığı keşfedilmiş hatta hastaların gerginlik seviyeleri ve süreleri arttıkça ilaçlara olan tepkilerinin giderek azaldığı fark edilmiştir.
Sonuç olarak yaşamsal modda devam ettiğimizde yani bedenimize uzun dönemli gerginlikler yaşamaya izin vermediğimizde dışarıya karşı tepkilerimiz sürekli olarak açık kalır. Bedenlerimize, çevreye ve zamana odaklanabilir hale gelirsek sonuçta hayata daha objektif bir gözle bakar ve gerçekliği fark etmeye başlarız. Gerginlik sınırını aşmadığımızda ise kendimizi önemseyen ve kendine hizmet eden insanlar haline gelebiliriz. “Oz Büyücüsü”ndeki aradığı tüm güce sahip olan ama bunun farkında olmayan Dorothy gibi biz de şimdiye kadar gerçek olduğuna inanmadığımız o güce sahibiz. Kendimizi genetik kodlarla sınırlandırdığımız zincirlerden kurtarmamızı sağlayacak olan anahtarımız da işte bu gücümüzdür.
İlginizi çekebilir: CV’ni Güçlendir: Öne Çıkaracak 4 Gönüllülük Deneyimi
Youthall’u takip et iş ve staj ilanlarını da kaçırma!
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.