Tarih boyunca çarpıcı zekaları ve eşsiz yetenekleriyle karşımıza çıkmış birçok kadın olduğu aşikar. Bu isimlerin önemli bir çoğunluğu ise güçlü kalemleri ile milyonları etkilemiştir. Hala daha uğruna mücadele edilen cinsiyet eşitliğine ulaşılamayan yıllarda, yazarlığın erkek mesleği olduğunu söyleyenlere itibar etmeyip hemcinslerinin hapis oldukları evlerin dışında da var olabileceklerini gösteren üç kadın yazara birlikte bakalım.
Jane Austen
19. yüzyıl İngiltere’sinde yaşamış olan Jane Austen, döneminin orta ve üst sınıf ailelerine yakından bir bakış attığı romanlarıyla öne çıkmıştır. Tüm çocukluğunu babasının kütüphanesinde geçiren Austen’in kitaplara olan ilgisi erken başlamış, 25 yaşına gelene kadar üç roman yazmıştır. Ölümünden önce yayınlamayı başardığı Aşk ve Mantık, Gurur ve Önyargı, Mansfield Park ve Emma isimli tüm romanları, döneminde kadınların meslek sahibi olması desteklenmediği için anonim bir şekilde piyasaya sürülmüştür fakat bu ataerkil baskılar Austen’i durdurmamış, kadın baş kahramanların egemenliğinde olan romanlarıyla İngiliz soylularının sosyal kurallarını açık yüreklilikle eleştirmiştir.
Yaşamında yeterince takdir görmemiş olsa da ölümünün 200. Yılında Jane Austen, tarihin en etkili romanları arasında sayılan, yüzlerce dizi ve filme uyarlanmış yazılarıyla edebiyat dünyasını aşarak başarısını kanıtlamıştır.
Charlotte Brontë
Viktorya döneminin en ünlü yazarlarından biri sayılan Charlotte Brontë, yaşamından izler taşıyan romanları ile dönemine damga vurmuştur. İlk romanı olan Profesör’ün edebiyat kadınlara göre değildir diyen yayıncılar tarafından dokuz kez reddedilmesi Brontë’nin hevesini kırmamış, sadece onu Currer Bell mahlası kullanmaya itmiştir. Kız kardeşleri ile birlikte takma adlar kullanarak başarılı bir şiir kitabı çıkarmıştır.
1847 yılında ise yine cinsiyetini gizleyerek yayınladığı Jane Eyre, kadın yazarların işlerini “ikinci sınıf” olarak gören eleştirmenler tarafından döneminin en iyi romanı seçilmiştir. Romanın çıkışının birinci yılında gerçek kimliği ortaya çıkan Charlotte Brontë, cinsiyet eşitliği gibi hassas konuların üzerinde durarak o dönemde ilk defa “asi ve akıllı kadın kahraman” tipini, romanlarda her zaman evcil olarak betimlenen kadınlar için bir umut olarak ortaya çıkarmıştır.
Virginia Woolf
Modern edebiyatın en önemli isimlerinden biri olan Virginia Woolf, 20.yüzyıl dertlerinin ve korkularının üzerinde durduğu yazılarında, şu anda da popüler olan “Bilinç akışı” tekniğini geliştirerek karakterlerin düşüncelerini açık ve samimi bir şekilde sunmuştur. Dönemin sorunlarını feminist bir açıdan eleştirmiş, zamanın zihniyetinin aksine kadınların sadece domestik görevlerden ibaret olmadığını savunmuştur.
Ailesinden verdiği kayıpların ardından daha da ciddileşen ruhsal bozuklukları nedeniyle zihinsel aktivitelerden uzak durmak zorunda kalmış olmasına rağmen Bayan Dalloway, Kendine Ait Bir Oda, Orlando gibi birçok eseri okuyucularına kazandırmıştır. Başarılı işleri, başta kadınlar olmak üzere büyük bir topluluğa ses olarak edebi bir ürün olmanın ötesinde yerini almış ve derslere konu olmuştur.
İlginizi çekebilir: Kitap Okuma Hızınızı Artıracak Tavsiyeler!