Bazı eserlere bakınca bunu resim yapmayı çok seven 12 yaşındaki kızım Nehir de yapar diye aklımdan geçirdiğim oldu. Eser diyorum ama aslında bunların yaratıcıları kendi yaptıklarına eser değil, iş diyorlar. Çünkü bugünün sanatının çok daha hayatın içinde konumlanma ve sanatçısının toplumun derdini dert edinme derdi var. Böyle bakınca da işi yapan, işin kendisinin de önüne geçmiş oluyor aslında…
Benzer şekilde, geleneksel eserler estetik açıdan beğenimize sunulurken, çağdaş sanat işleri içerik ve bağlam açısından bizi içine çekiyor. Bu haliyle de biraz itiyor belki, kimbilir? Gelenekselin pasif izlemesi yerine çağdaş sanat aktif katılım bekliyor izleyicisinden…
Geçen hafta karım ve onun çağdaş sanat tutkusunun peşinden dünyanın en büyük sanat fuarlarından birine gittik. İlk çarpıcı nokta, bu işin ekonomisinin büyüklüğü oldu! Yüzlerce galeride binlerce işi izlemeye gelen onbinlerce insan! Bu pazarın yıllık cirosu 50 Miyar $’ın üzerinde… Böyle olunca ana sponsorunun da dünyanın en büyük varlık bankalarından biri olmasına şaşmamalı…
İkinci olarak, müthiş pozitif bir enerji var ortamda! Sanatçısı, alıcısı, satıcısı herkes bakılan her noktada farklı bir yaratıcılığın etkisi midir bilinmez; çok coşkulu… Üzücü olan ise, burada da Türk sanatçılarına çok az yer verilmiş olması… Türk bir galeri de olmadığı için buna da şaşırmamak lazım belki de…
Rönesans bizim coğrafyamıza ulaşmamış olabilir. Oysa bu topraklar tarihsel olarak en büyük devinimlere, kültürel anlamda en derin harmonilere sahip… Bu bağlamda bizim yeni nesil sanatçılarımız da harika işler yapıyorlar ve bence inanılmaz fırsatlar var. 80 milyonluk bu ülke ve binlerce yıllık bu kadim coğrafyanın çok daha fazla potansiyeli yok mu?
Onların böyle platformlara ulaşabilmesi için bizlerin ne gibi katkılar yapabileceğini düşündüm etkinlik boyunca… Bizler onları daha çok takip edip, galerilere, müzelere giderek onları destekledikçe, onlar da daha bağımsız, daha özgün işler ortaya koyacaklar. Böylelikle daha kolay ve daha büyük sponsorlar bulacaklar.
Bu da belki de çağdaş sanatın en temel ironilerinden birisi! Bir yandan bağımsız, eleştirel olmak istiyorlar diğer yandan ise günümüzün piyasa dinamikleri içinde bir “meta” olarak tüketicisini bekliyorlar.
Kişisel olarak ise bu işlerin içine girmek, beni günlük hayatın rutininden koparıp, kutunun dışından bakmamı sağlıyor. Günlük objelerin ufak dokunuşlarla farklı kullanımları veya yerleştirmeleri ile yaratılan çok farklı sonuçlar, hayata dair, işe dair farklılık yaratabilmenin ne kadar da yakınımızda olduğunu düşündürüyor örneğin… Farklılıkları kucaklamak, çeşitliliği, yeni şeyleri denemeyi ve böylelikle inovatif düşünceyi tetikliyor.
En başta bunu bizim Nehir de yapardı dediğim çalışmaların ardındaki felsefeyi, düşünme biçimini, ilgili sanatçının derdini, niyetini öğrendiğimde, bu fikirlerin bu basitlikte anlatılabilmesi bana inanılmaz ilham veriyor. Tam tersine en karmaşık gibi duran işin arkasında ne kadar yalın bir fikrin olduğunu okumak, işe dair fikirleri daha net aktarabilmek adına düşünmeye zorluyor; beyni besliyor.
Sanat, iyileştiriyor; kutunun dışına çıkmak iyi geliyor.