Virüs nedeniyle izole olduğumuz bu günlerde vaktimizi iyi bir şekilde geçirmek için ilk başvurduğumuz yöntemlerden birisi film veya dizi izlemek oluyor. Dizi ve film deyince aklımıza günümüzde artık bir kültür haline gelen Netflix geliyor. Dizi ve film izlemek zamanı iyi geçirmek için iyi bir yöntem olsa da izlediğimiz dizi ve filmler de o zamanın ne kadar iyi geçirildiğini belirliyor. Bugünkü yazımızda da Netflix’in “Top10″ listesinden yayınlandığı ilk günden beri ilk sırayı kaybetmeyen Snowpiercer’ı inceleyeceğiz. 1982’de çizgi roman, 2013’te aynı isimle film olarak karşımıza çıkan Snowpiercer, günümüzde de dizi olarak çıktı.
Uzun süredir Netflix’de yer alan “Top10” listesi de aslında ülkemizdeki izleyicilerin en çok tercih ettiği ve beğendiği film veya dizileri bize gösteriyor. O listede bazen asla olmaması gereken dizilerin veya filmlerin uzun süre bir numarada olduğunu da görebiliyoruz. İçinde bulunduğumuz bu dönem bizi bizle baş başa bırakan ve kendimizi geliştirmek içinde oldukça önemli bir fırsat sunan bir dönem olduğu için izlediğimiz film ve dizilerin alt yapısı, verdiği mesajı ve konusuyla izlerken bizlere yeni bakış açıları, yeni fikirler katabilecek olması lazım.
Dizi Amerika’daki TNT kanalı için hazırlanmış olsa da Netflix’in de satın almasıyla beraber dizi her iki platformda da yayınlanıyor. Diziyi diğer Netflix dizilerinden ayıran en önemli detaylardan birisi de her hafta yeni bölüm ekleniyor olması. Bu da izleyicinin diziyle olan bağlantısını canlı tutuyor. Dizinin haftalık olarak yeni bölüm eklenmesinden dolayı izleyici tarafından ilgi görüyor dersek dizinin konusunu, ana fikrini ve verdiği mesajları atlamış oluruz.
Binbir vagonlu trenin yolcuları bize neyi anlatıyor?
Dizinin konusu nedir? Günümüzün de en büyük sorunlarından biri olan küresel ısınma nedeniyle ısınan dünyayı düzeltmeye çalışan bilim insanlarının dünyayı soğutmaya çalışırken bu sefer de onu çekirdeğine kadar soğutması sonrası donan dünyada da yaşamak için tek çözümün Bay Wilford’un 1001 vagonlu trenini ele alıyor. Hikaye aslında bundan sonra başlıyor. Donmanın sorumlularından olan zenginler bu 1001 vagonlu devasa trene öncelikli olarak binenler oluyor. Dünyadaki adaletsizlik kavramı bu trende de yerini alıyor. İçerisinde zenginler için tasarlanmış suşi barlarından, isteklerini yerine getirecek birçok alan bulunuyor. İlk vagonlarda bu zenginlik ve havalı vagonlardan diğer vagonlara geçtiğimizde sera, hayvancılık gibi alanları da görmek mümkün. Daha sonra orta vagonlara geldiğimizde de çalışan sınıf ile karşılaşmaktayız. Trenin ve zenginlerin istek ve eksiklerini tamamlamak için seçilmiş orta sınıftan kişileri görüyoruz.
Daha sonra ise Snowpiercer’ın gerçek yüzüyle karşılaşıyoruz. Bu sınırsız lüks trende bir grup insanın yaşamak için binmeye çalıştığı trende askerlerin sert müdahalelerine maruz kalıyor. Evet, binbir vagonlu bir trende bir grup insana yer yok. Kuyrukçu olarak adlandırılan bu grup verdikleri mücadele sonucu trene binebiliyorlar. Birilerinin keyiflice müzik dinlerken yemek yediği ya da suşi barda takılabildiği bu trende kuyrukçu olarak adlandırılan gruba ise düşen penceresiz, hijyenik olmayan günde bir kez öğün verilen bir vagon. Kuyrukçular, kısaca yaratılan şehrin dışına itilenler. Burada verilen mesaj ise diziyi oluşturan Snowpiercer’ı yaratan şey. Dünyanın her yerinde sırf ten rengi, ırkı, görünüşü ve düşüncesi nedeniyle yargılanan ve kimi zaman ise yok edilmeye çalışılan insanları ele alıyor. Aslında bu trenin vagonları bize dünyada, ülkemizde yarattığımız sınıfsal ayrımcılıklardan bahsediyor. Tarih kitaplarında kalmasını istediğimiz ayrımcılıklar, adaletsizlikler günümüz dünyasının bir gerçeği. Dizide kuyrukçulardan biri olan Andre Layton’un bu düzene karşı verdiği savaşı izliyoruz.
İzlediklerinizle ufkunuzu genişletin!
Filmlerin, dizilerin belki hayatı değil ama anı değiştirebildiğine inanıyoruz. En çokta bakış açımızı, ufkumuzu değiştirip, genişletebiliyor. Snowpiercer’ın isterseniz filmini ya da dizisini izleyin ama kesinlikle hayatınızda bir zaman ayırın. Snowpiercer gibi bilim, kurgu film ve diziler aslında kimi zaman bize gerçekçi gelmeyen veya imkansız gelse de aslında altında yatan mesajlar bile birçok gerçekle yüzleşmemize neden oluyor. Daha önce birçok virüs ile alakalı çekilmiş dizi veya film izledik. Şu an ise virüsün olduğu bir dönem geçiriyoruz. O zaman izlediğimiz de bize çok uzak gelen virüs filmleri veya dizilerinde olan sahneler veya mesajlar şu an birçok şeyle eşleşebiliyor.
İlginizi çekebilir: Uçan Arabalar Ulaşımın Geleceğinde Çözüm Olacak Mı?