Hepimiz olasılıklara inanırız. Her birimiz, kendimiz için içinde bulunduğumuz gerçeklikten daha iyi bir gelecek hayal ederiz. O zaman, insanlara yaşamsal bilgiler verdiğimizde ve onlar bunu uygulamaya koyabildiklerinde çeşitli bireysel dönüşümler deneyimleyebilirler. Bilim; dinleri, kültürleri ve gelenekleri aşabilir. Gizli olanı ortaya çıkarıp toplumu bir araya getirebilir. İnsanların olasılığı anlayabilmeleri için kimyadan, kuantum fiziğinden ve çeşitli biyolojik olaylardan bahsetmek bu noktada önemlidir. Yani onlar somut delile daha çok inanırlar. Meditasyon da işte böyle bir şeydir.
Meditasyon nedir? Ne değildir?
Meditasyon konusunda insanlar ikiye ayrılır. Bir taraf meditasyonun varlığına ve gücüne inananlar, öteki taraf ise saçmalık olduğunu düşünenlerdir. Buradaki saçmalık düşüncesi yetersiz bilgilikten de kaynaklanıyor olabilir. Saçmalık olduğunu düşünenlerden birisi ile konuştuğunuzda meditasyonun belki de tek çağrıştırdığı “Omm” sesi eşliğinde bağdaş kurup baş ve işaret parmaklarını bir yuvarlak haline getirip diğerlerini hafif açık şekilde bırakarak ellerini dizlerinin üstüne koymuş insanlar olduğudur.
İnsanlara meditasyonun gerçek kimliğinden bahsettiğimizde entelektüel ve kavramsal olarak anlamaya çalışırlar. Bu hiçbir zaman tatmin edici olmaz. Asıl nokta, alıştırma yapmakla ilgilidir. Öğrendiklerimizi tekrar edebilmek ve bunu düzenli bir hale getirebilmek, meditasyonun en hassas noktasıdır. Bu bilgiler doğru uygulandığında yeni bir deneyime sürüklenmeleri olasıdır. Sonuç olarak meditasyon, özünden bir yetenektir, zihnimizi eğitmenin bir yoludur. Böylece daha sakin bir yapıya, berrak bir zihne sahip olur, bedenimize ve zihnimize daha rahat bir şekil almasını sağlarız.
Meditasyon nasıl yapılabilir?
Meditasyonda tek bir şeye odaklanmak gerekir yani meditasyon tamamen etraftan soyutlanmak değil, aksine onun içinde olmaktır. Çeşitli noktalara odaklama yapılabilir. Bir söze, bir görsele, bir düşünceye… En sık karşılaşılan odak noktası nefestir. Nefesin getirdiği o havanın, vücutta ilerleyişini hissetmeye çalışmak, göğüs kafesimizin veya diyaframımızın kalkıp indiğini düşünmek en çok kullanılan tekniklerdendir. Elbette en başta tam anlamıyla odaklanma gerçekleştirmenizi kimse sizden beklemez. Arada odağımız kapı sesine, bebek ağlamasına veya karın gurultusuna bile kayabilir. Bu noktada önemli olan, odağımızın kaybolduğunu fark ettiğimiz anda tekrar kendi merceğimize yani en çok karşılaşılan örnekteki gibi nefesimize dönebilmektir.
Anın içinde olabilmek
Çoğu zamanımızı başka bir şeyler yapmayı veya başka birisiyle olmayı isteyerek geçiriyoruz. Böylece içerisinde bulunduğumuz andan keyif alamayıp o anı kaçırıyoruz. Evet, belki de düşünecek çok şeyimiz var. Kimilerinin işi, kimilerinin aileleri, kimilerinin ise hayalleri ve korkuları… İşte bu hayatımızda olup bitenlerin peşinden koşarken duraklayıp beklemenin iyi bir yol olduğunu unutuyoruz. Sürekli geleceği kovalıyor, geçmişe takılı kalıyor ve bazen sıkıntı çeksek de zihnimizin mutlu ve sağlıklı olabilme potansiyeline sahip olduğunu unutuyoruz.
Anın tadını çıkarabilmek için tüm o hayatın içinde akıp gitmekte olan sıkıntılı düşünceleri bir an kenara bırakarak hayatımızda yolunda giden şeyleri de düşünebilmek insana motivasyon ve mutluluk sağlayabilir. Bunlar çok basit şeyler olabilir. Gün içerisinde selamlaştığımız insanlar, yaşadığımız mekan veya çevre, her gün içtiğimiz kahve gibi sadece o anı güzelleştiren şeyler yeterlidir. Belki de hayatı biraz duraksayarak yaşamak, o hareketliliğin içinde durarak ilerleyebilmek daha hızlı ilerlememizi sağlayacaktır. Sabah uyandığımızda 20 saniye kadar bekleyerek etrafa bakmak, oturduğumuz yüzeyin rahatlığını ve bedenimize iyi hissettirdiğini düşünebilmek, bir iş bitiminde hemen mail kontrolü yapmak yerine ufak bir nefes için ayağa kalkmak, yaptığımız işler için kendimize teşekkür etmek ve bununla gurur duymak gibi ufak tefek şeyler daha güçlü adımlarla ilerleyebileceğimiz birkaç püf nokta olabilir. Hayatın tüm karmaşasından çekilerek o an kendimizle olduğumuz vakti mükemmel hissederek geçirmek belki de hayatta en çok zorlandığımız noktalardan biri. Anı yaşama işinin bir ucundan tutabildiğimizde hayat çok hızlı bir şekilde çok farklı görünmeye ve hissettirmeye başlayabilir.
Stres yönetimi
Zihnimiz kontrolden çıktığında veya bunaldığımızda neler yapıyoruz? Bıkkın hissetmekten bıktığınız anlar veya kaygılı hissetmekten kaygılandığınız oluyor mu sizin de? Bu durumlarla başa çıkabilmek daha mutlu bir hayat yolunda yürüyebilmek yine bizim elimizde. Stres yönetimi ile ilgili meditasyonlar da çok fazla ilgi çekebiliyor. Hepimizin en çok karşılaştığı duygulardan biri olan stres ile başa çıkabilmek için bazen başka bir bakış açısı gerekebiliyor. Stres genellikle içten gelir. Zihnimizde olan düşüncelere olan bakış açımızı değiştirerek sadece içsel olarak değil hayatımızın değerini de özümsemiş oluruz.
Normal bir insan için stres ve kaygı çok normal karşılanır. Stres illa kötü bir his olmak zorunda değildir fakat çok sık bu ruh hallerine girersek bunaltıcı ve can sıkıcı olabilirler. Bu tarz düşüncelerden kaçmayı çok severiz çünkü bizi inciteceklerini düşünürüz. Stres ve kaygıya başka açıdan bakabilmek meditasyonun özünü oluşturur. Bu durumu bir sörfçü metaforu ile düşünebiliriz. Yeni başlamış bir sörfçü için okyanusa alışmak zaman alır. Okyanus bazen çok dingin olabileceği gibi bazen de çok hiddetli ve sarsıcı olabilir fakat bu durumda dalgaların arasında çırpınmak yerine bunu avantaja çevirebilmek ve asıl o dalgalar sayesinde sörf yapabilmeyi öğrenmek bütün algımızı, o şeye olan isteğimizi değiştirecektir. Bu sayede en şiddetli fırtınada bile kendimize bir yol çizmeyi başarabiliriz.
İlginizi çekebilir: Hayvan Deneyleri, Cruelty Free Nedir?