İş hayatının günlük yaşantının büyük bir kısmını oluşturduğu bir gerçeklikte iş-yaşam dengesi, sağlıklı bir yaşamdan sağlıklı bir psikolojiye kadar pek çok şey için anahtar görevi görüyor. Tabii bu durumda geçtiniz yollardan yaşam alanına, kullandığınız toplu taşıma araçlarından sosyal çevreye kadar birçok element önemli bir rol oynuyor. O halde, çalışmak için en iyi ülkeler hangileri olarak karşımıza çıkıyor? Bir şehri çalışmak için “iyi” yapan kıstaslar neler? Hadi birlikte bakalım.
İş-yaşam dengesini en iyi sağlayan ülkeler hangileri?
Bir insan kaynakları ve teknoloji şirketi olan Remote’un 2023 yılında yayımlanan Küresel Yaşam-İş Dengesi Endeksi, kişisel ve profesyonel hayat arasındaki dengeyi en iyi sağlayan ülkeleri gözler önüne seriyor. Yasal yıllık izin, asgari yasal hastalık ücreti ve ücretli doğum izni süresi gibi hakları baz alan bu endeksin sunduğu verileri, OECD’nin çalışma sürelerini ve kişilerin boş zaman ile kişisel bakıma ne kadar vakit ayırdığını 22 ülkede analiz eden veriler ile harmanlayan BBC’ye göre iş ve yaşam dengesini en iyi şekilde sunan 5 ülke şu şekilde:
Yeni Zelanda
Remote’un sıralamasında en başta Yeni Zelanda yer alıyor. Araştırmanın yayımlandığı tarihe göre ülke, çalışanlarına 26 hafta ücretli doğum izni, nispeten yüksek bir asgari ücret, 32 gün yasal yıllık izin ve en az %80 oranına yasal hastalık ücreti imkanı sağlıyor. Bununla birlikte, Kanada’dan Yeni Zelanda’ya taşınan ve pazarlama sektöründe çalışan Erin Parry, konuya ilişkin olarak BBC’ye verdiği demeçte, Yeni Zelanda’daki genel kültürün iş yaşamını daha konforlu kıldığına; Yeni Zelanda’daki insanların genellikle ailelerine, refahlarına, eğlence ve seyahata öncelik verdiğine dikkat çekiyor.
Ancak bu, Yeni Zelanda’nın yaşamak için kusursuz bir ülke olduğu anlamına gelmiyor. OECD verilerine göre çalışanlarına %14’ü haftada 50 saatten fazla çalışıyor ki bu oran, OECD ortalaması olan %10’un oldukça üzerinde seyrediyor. Kişisel bakım ve boş zamana günde harcanan ortalama süre de 14,9 saat olarak belirtiliyor ki bu da OECD ortalamasının altında kalıyor. Ayrıca, Parry, Yeni Zelanda’nın diğer zengin ülkelerde sunulan işsizlik durumunda çalışan sigortası gibi bazı hükümet desteklerini sağlamadığını; halihazırda yüksek olan çocuk bakım masraflarının da giderek artmakta olduğunu belirtiyor.
Bununla birlikte, Yeni Zelanda’daki “rahat” iş yaklaşımı kimi dezavantajları da beraberinde getiriyor. “Eğer bir işi hızlı bir şekilde bitirmeye çalışıyorsanız ve aceleniz varsa, bu sizin için kötü haber,” şeklinde kaydeden Parry, örnek olarak aralık ayının boş geçmesini ve bu ayda insanların e-postalara bile dönüş yapmamasını veriyor. Her şeye rağmen Parry, Yeni Zelanda’daki iş-yaşam dengesinin zor bulunduğunun altını çiziyor:
“Zamanlarını çok değerli ve kıymetli buluyorlar ve işin sadece bir araç olduğunu, hayatın tamamı olmadığını düşünüyorlar.”
İspanya
Listenin ikinci sırasında bizi İspanya karşılıyor. Çalışanlarına yılda 26 gün yasal yıllık izin imkanı tanıyan İspanya’da çalışanların yalnızca %2,5’i çok uzun saatler çalışıyor. Dahası, OECD verilerine göre İspanya’daki çalışanların, İtalya ve Fransa’nın ardından kendine en çok zaman ayıran çalışanlar olduğu belirtiliyor. 2010’dan bu yana Barselona’da yaşayan seyahat yazarı Isabelle Kliger, konuya ilişkin olarak “Burada insanlarla tanıştığınızda size hemen ne iş yaptığınızı sormazlar. İş dışında iş konuşmazlar,” ifadelerini kullanıyor.
Yine de, İspanya’daki çalışanların uzun saatler çalışmaktan şikayet ettiğini duymak çok da alışılmışın dışında bir durum değil. Bu durum, temelde çalışma saatlerinin değişmesinden kaynaklanıyor. Öncesinde İspanya’daki geleneksel çalışma günü sabah 08.30’da başlayıp 13.30’a kadar sürer, iki saatlik bir siestanın ardından 19.00 veya 20.00 gibi de biterdi; ancak son yıllarda siesta süresinde bir azalma olması dikkat çekiyor. Bu çalışanların siesta yapmamalarına rağmen işten geç çıkması ile sonuçlanıyor.
Danimarka
İş-yaşam dengesinin öne çıktığı bir diğer ülke de Danimarka. Çalışan nüfusun yalnızca %1’inin haftada 50 saatten fazla çalışıyor ki bu oran OECD ortalamalarında %10 olarak karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte, Danimarka’da çalışanlar kişisel bakım ve boş zaman için de günde 15,7 saat ayırıyorlar ki bu da OECD ortalamasından daha fazla.
Esnek çalışma saatlerinin de desteklendiği Danimarka’da 1998 yılından bu yana çalışanların farklı çalışma saatleri, düzenleri ya da fiziki olarak daha az zorlayıcı görevler talep etmesini mümkün kılan “Flexjobs” planı uygulanıyor. Ayrıca, çalışanların yılda 36 gün yasal yıllık izin imkanına sahip olduğu Danimarka, hastalık izni durumunda da çalışanın ücretinin %100’ünü ödüyor.
İngiltere’den Danimarka’ya taşınan gazeteci ve yazar Helen Russell, iş ve yaşam arasındaki sınırın ne kadar keskin olduğunu Danimarka’ya taşındıktan sonra fark ettiğini belirtiyor. İş-yaşam dengesinde “yaşam” kısmına çok az zaman tanıyan 12 yıllık bir Londra hayatının ardından Danimarka’ya yerleşen Russell, iş gününün 08.00’da başlayıp genelde 16.00’da bittiğini söylüyor:
“Her gün, yaklaşık 16:00 ile 19:00 arasında gerçekten kutsal bir aile zamanı vardır; aileler birlikte vakit geçirir. Belki çocuklar yattıktan sonra birkaç e-postayı yanıtlarsınız, ama aksi takdirde işiniz bitmiştir.”
Fransa
OECD verilerine göre Fransa’da insanlar kişisel bakım ve boş zaman için kendilerine günce 16,2 saat ayırabiliyor. Özellikle 36 günlük yasal yıllık izin ile çalışanlarına en yüksek yasal yıllık izinlerden birini tanıması, Fransa’yı iş-yaşam dengesi açısından en iyi ülkelerden biri konumuna getiriyor.
2021 yılında Paris’e taşınan Kanadalı girişimci ve serbest çalışan Sarah Micho, Paris gibi yoğun bir şehirde bile yerel halkın iş dışı zamanı önceliklendirdiğini belirtiyor. “Fransız kültürü bir rahatlama ve dinlenme hissini teşvik ediyor,” ifadelerini kullanan Micho, bu durumun sektör ve role göre değişkenlik gösterdiğinin de altını çizerek moda sektöründe staj yaptığı dönemde 10.00’dan 19.00’a kadar çalıştığını aktarıyor.
Öte yandan, Fransa’da çalışanların %8’i haftada 50 saatten fazla çalışıyor ancak bu oran, %10’luk OECD ortalamasının altında kalıyor. Micho, Fransa’daki sanat ve kültür finansmanının önceliklendirilmesinin de önemli olduğunu belirterek bu durumun iş-yaşam dengesinin sağlanmasına katkı sağladığını kaydediyor:
“İşinizin dışında bir yaşama sahip olma hissi daha fazla.”
İtalya
Kolombiya ve ABD’de yaşadıktan sonra İtalya’ya yerleşen bir avukat olan Andres Uribe-Orozco, İtalya’ya özgü popüler bir deyim olan ve “hiçbir şey yapmamanın tatlılığı” anlamına gelen “il dolce far niente”nin sadece lafta kalmadığını belirtiyor.
OECD verilerine göre haftada 50 saatten fazla çalışan oranının %3 olduğu İtalya’da tam zamanlı çalışanlar günde 16,5 saatlerini kişisel bakım ve boş zamana ayırıyor. Bu süre, çalışanların bir günde zamanlarının %69’unu kendilerine ayırdığı anlamına geliyor ve OECD ortalamasının da 1,5 saat üzerinde seyrediyor.
Öte yandan, İtalya’nın birçok OECD ülkesine kıyasla daha yüksek işsizlik oranına ve daha düşük maaşlara sahip olması da dikkat çekiyor.
İlginizi çekebilir: İş Dünyasında Hayatta Kalma Rehberi