Hepimiz çocukluğumuzda bazı masallar eşliğinde büyümüşüzdür. Bu masallar, bazen eline iğne battığı için, bazen yediği zehirli elmanın etkisiyle uykuya dalan, bazen de kuleye kapatılan prenseslerin öyküleridir. Bu prensesler oldukça saf, iyi yürekli, güzel kimseler olarak resmedilir. Çoğunlukla prenseslerimizin yakışıklı ve güçlü prensler tarafından kurtarıldığı bu masallar ne yazık ki genelde kadınları pasif ve yardıma muhtaç bir şekilde göstermektedir. Bu durumun temel sebeplerinden biri geçmişten bugüne etkisini sürdüren cinsiyet rolü dayatmalarıdır. Bu dayatmalar bazen bir masal kadar iyi niyetli görünse de kadınlarımızı haklarını kazıyarak aldığı günümüzde bile belirli kalıplar altında sıkışmak zorunda bırakmaktadır. Bu yazıda, biçilmiş rolleri kenara bırakalım ve femme fatale kavramı ile kadın haklarına gelin beraber bakalım.
Femme Fatale ve Kadın Kahramanlar
Okuduğunuz kitaplar ve izlediğiniz filmlerde ikinci kadın karakterlere dikkat etmiş miydiniz? Hikayenin gidişatına dalgalanmalar ve yükselmeler yaratarak hizmet eden ikinci kadınlar genellikle başrole eziyet eden, işgüzar ve entrikacı tiplemeler olarak karşımıza çıkar. Öyküsünde haklılık dahi olsa yaptığı hareketler ile hem kurgu evreninde hem de izleyici ya da okuyucular tarafından nefret toplayan bu karakterler bir yana, aynı amaçla görev alan ikinci erkek karakterlerine baktığımızda ana karakter için kendisini feda eden, yaptığı yanlışlara acıma ya da sempati gibi duygularla yanaşılması için özenle tasarlanmış kişiler görebiliriz. Yine bu hikayelerde kadın karakterleri yaptığı hataların sonucu olarak bir trajedi beklemektedir. Bu filmlerde, öykülerde kadın kahramanların duygusal anlamda baskınlığı ve güzelliği ile ön plandayken erkekler zeka ve kas gücü belirgin biçimde tasarlanmıştır. Bu gibi durumlar kadın ana karakterlere dışa bağımlı, yardıma ihtiyaç duyan profil izlenimi yaratarak izleyicisine bu hali normalleştirebilmektedir. Elbette yardım almakta bir problem yoktur fakat örnek teşkil ederken kişileri pasifleştirebileceği ve cesaretlerini kırabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Ölümcül kadın anlamına gelen femme fatale kavramı, bahsettiğim alışagelmiş tiplemelerin aksine tehlikeli, gizemli, güçlü ve cazibeli olarak tasarlanan karakterlerin adıdır. Bu kişiler geleneksel normlara karşı gelen, başkalarını etkileyerek sona sürükleyebilme yetisine sahip, zeki ve manipülasyon becerisi gelişmiş kimselerdir. Peki, sanat ve mitolojide çokça örneği olan bu büyüleyici kadınların felaket ile adlandırılmasının sebebi nedir? Bu soruya cevap, belirli ideoloji ve inanışlara dayanan ve bugün dahi önümüze engel olarak çıkabilen geleneksel cinsiyet rolleridir.
Cinsiyet Rollerinin İş Hayatına Etkisi
Medya, kitle iletişim araçları, kaynak kitaplar gibi bilgiye ulaştırabilecek çoğu araç beraberinde bir fikri de taşımaktadır. Bu fikirler yararlı olabileceği gibi yaşayış biçimimizi ve alacağımız kararları yanlış yönetebilecek şekilde zararlı da olabilir. Bazen okuduğumuz, izlediğimiz ya da dinlediğimiz bazı şeyler masum ve tatlı görünse de farklı düşüncelere hizmet edebilir. Ne yazık ki yaratılan bu roller iş, akademi ya da sosyal hayatta çoğu konuda cinsiyet eşitsizliğine sebebiyet vermektedir. Halihazırda var olan ücret eşitsizliği, kısıtlı terfi imkanları gibi kadınların iş hayatında önüne çıkabilen engeller varken kadınlar dayatılan bu rolleri reddetmeli ve kendi potansiyellerinin farkına varmalılardır. Siz kendinize inanırsanız başaramayacağınız şey yoktur.
Günümüzde artan bilinçlenme ve pozitif yönde sağlanan gelişmeler ile kadınlar eğitim ve iş hayatına teşvik edilmektedir. Cinsiyet rollerinin yıkılması ile çok sayıda kadınımız bilim, havacılık, spor, güvenlik gibi çeşitli dallarda mesleklerini başarı ile gerçekleştirmekte ve lider rolleri üstlenmektedirler.
Bambaşka coğrafya ve yuvalarda eşitlik, özgürlük ve adalet için mücadelesi süren tüm kadınlarımızın kendi hikayelerinin baş kahramanı olmaları dileği ile, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun!