Bu hafta sizlere yeteri kadar kıymetinin bilinmediğini düşündüğüm ama çok önemli olduğuna inandığım bir konudan bahsetmek istiyorum; eleştirel düşünme. Çoğumuzun aldığı eğitim ya da içinde bulunduğu iş, aile, toplum gereği sorgulama, kritik etme yeteneğini geliştirecek bir sistem ne yazık ki mevcut değil. Aksine ben, bu kısmın git gide köreldiğini hissediyorum. En başta bizlere okullarda öğretilen şey nedir? Soruların doğru cevabını vermek. Kimse bize doğru cevap değil de onu nasıl düşündüğün, nasıl kritik ettiğin önemli demiyor. Bu durum bizi bir şeyleri muhakeme ve analiz etme konusunda zayıflatıyor. Halbuki hayat akışımızı belirleyen kariyer, ilişkiler gibi geleceğe yönelik açık uçlu kararlar alırken, yani sadece iş hayatında değil, eleştirel düşünme çok önemli bir yerde bulunmaktadır.
Öncelikle eleştirel düşünme nedir? Biz bu kavramdan ne anlamalıyız?
Eleştirel düşünme; en kısa tanımıyla insanın kendi düşünme biçimini kendi haline bırakmaması olarak tanımlanabilir. İnsan, eğer eleştirel bir düşünür olursa kendi düşünme biçimi üzerinde çalışır. İnsanı burada bir zanaatkar gibi de düşünebiliriz. Kendi düşünme biçimi üzerinde çalışırken de bir sistem kurar. Bu kurduğu sistem de insan hem kendi düşünmesi üzerine hem de kendi düşünmesindeki toplum etkileri üzerine daha çok çalışır ve kurduğu bir sistemle birlikte de entelektüel bir uğraş edinir diyebiliriz. Bu yüzden eleştirel düşünmeyi hem zihinsel bir süreç olarak tanımlıyoruz, hem önemli bir beceri olarak tanımlıyoruz, hem de tüm bunlarla birlikte bir tutum olarak tanımlıyoruz. İnsan eleştirel düşünür olduğu zaman hem düşünce biçimiyle özgür bir birey oluyor, hem de toplumun etkin bir parçası oluyor. Eleştirel düşünme bireyselleşme ve toplumsallaşma sürecinin önemli bir adımıdır.
Eleştirel düşünme ve 3 farklı boyutu
1. Beceriler: Bilişsel becerilerin (analiz etmek, sentezlemek, kavramsallaştırmak, özetlemek, yorumlamak gibi mantıksal safsataları ve mantık hataları tespit etmek gibi.) tek başına yeterli olmadığını, bilişsel becerin ne kadar yüksek olursa olsun dünya görüşün kısıtlıysa bir işe yaramayacağını savunmaktadır.
2. Dünya görüşü: “Nasıl ki balıklar kendilerini çevreleyip saran suyun bilincinde değilse bizde bizi çevreleyen, doğal kabul edilen toplumsal güçlerin düşüncelerimize dayattığı kısıtlamaların genellikle farkında değiliz. Bu yüzden de skeptik olmak eleştirel düşünme sistemi oluşturmanın temellerindendir.” diye belirtir.
3. Değerler sistemi: Değerler sistemi, doğru bilgiye ulaşma da dik durmamızı sağlayan değerlerdir. Peki nedir bunlar? En kısa haliyle aklımıza yatmayan, yanlış giden şeyleri sorgulamaktan korkmadan içinde bulunduğumuz toplumun ya da mensubu olduğumuz grubun tepkisinden çekinmeden enine boyuna sorgulayabilmek, soru sorabilmektir. Körü körüne bir şeyleri kabullenmek yerine, dışlanmaktan, yaftalanmaktan korkmadan eleştirel düşünmeye alan açmaktır.
Bu durum, kendimiz içinde geçerlidir. Bu zamana kadar alışılagelmiş değerlerimizin, düşüncelerimizin, inançlarımızın, yanlış olabileceğini ya da bizi sarsacağını bilsek de halı altına süpürmeden sorgulayabilmeyi kabul etmektir.
Eleştirel düşünmeye engel olan yaklaşımlar
Eleştirel düşünme üzerine yıllarını vermiş çok değerli iki psikolog Dr. Linda Elder ve Dr. Richard Paul yaptıkları çalışmalarda diyor ki: Eleştirel düşünmemizi engelleyen iki temel nokta vardır.
1. Ben Merkezci Olmak: İstediğimi nasıl edebilirim anahtar sorusuyla, kendini teyit etme ve kendini kanıtlama isteği ile doğan yaklaşımdır. Elindeki gücün sarsılma korkusuyla mevcut düşünce biçimini sıkı sıkıya korumak üzerinedir. Dayandığı bilgi ise; isteğine uygun olan bilgidir. Yani yorum ve çıkarımı amacı meşrulaştıran yorum ve çıkarımdır. Temel kavramı bencillik olarak nitelendirilmektedir. Dayanağı ise: bu dünyada istediğimi elde etmek için yaşamalıyım düşüncesidir. Bu yaklaşımın ana görüş açısı ise, kendisinin dünyanın merkezi, geri kalan her şeyin de bunun araçları olduğuna inanması dolayısıyla isteklerinin elde edilmesi ya da benimsenmiş inançlarını korunması yaşamının merkezi haline geldiği için de ben merkezci düşünmenin sıklıkla kullandığı temel araçlar, savunma mekanizmalarıdır.
2. Toplum Merkezcilik: Bu yaklaşım, ait olduğun gruptan dışlanmamak, o grup içerisinde onaylanmak, aidiyetini kaybetmemek için bilinçaltında sana öğretilen ya da dayatılan gelenekleri, bilgileri, adetleri körü körüne sorgulamadan kabul etmektir. Yanlış olduğunu bilsen bile kendinden feragat ederek, o tarafa uyum sağlamaktır. Brene Brown’un bununla ilgili kullandığı “feet in” tabiri vardır. Bir yere harman içerisinde olmak değil de kendimizi oraya zorla sıkıştırmaya çalışmak anlamına gelir. Dr. Linda Elder ve Dr. Richard Paul Bu iki yaklaşımın eleştirel düşünmeyi engelleyen şeylerin başında geldiğini dile getiriyorlar.
Felsefi Anlamda Eleştirel Düşünme
Mitos; Antik Yunanda nesilden nesile aktarılan hikayeleri ve inançları ifade eder. Genellikle din ve maneviyatla ilişkilendirilir. Logos ise; akıl ve mantığı ifade eder. Bilim ve felsefe ile ilişkilendirilir. Antik Yunanda dünyayı anlamanın bu iki yolu ayrı kabul edilirdi. Mitosun en güçlü yanlarından biri dünyada bir anlam ve amaç duygusu sağlamasıdır.
Nesiller boyunca o aktarılan hikayeler, inançlar genellikle dünyanın kökenlerini ve tanrı ve tanrıçalarının eylemlerini açıklamaya yardımcı olur. Aynı zamanda onları paylaşan insanlar arasında da bir topluluk, aidiyet duygusu sağlar. Ayrıca mitosun duygusal ve simgesel gücü bireyler için ilham, rehberlik ve rahatlık kaynağı da olabilir. Logos’a gelecek olursak da dünyanın daha nesnel ve doğrulanabilir bir şekilde anlaşılmasını sağlama gücüne sahiptir. Bilim ve felsefe, doğa ve dünyayı açıklamak için rasyonel ve mantıklı yöntemler kullanır. Bu yöntemler test edilmeye ve tekrarlanmaya tabii tutulur. Doğru olma olasılığı yüksek olan sonuçların çıkarılmasını da mümkün kılar. Mantığa dayalı akıl yürütme, argümanlardaki kusurları belirlemeye ve düşünmedeki önyargıları tespit etmeye de yardımcı olur. Yani eleştirel düşünmeye hizmet eder.
Mitosunda, logosunda kemdi sınırları olduğunu hatırlamak gerekir. Örneğin mitos, eski inançlara ve hurafelere dayanabileceği için sınırlı olabilir, ek olarak da baskıcı veya zararlı uygulamaları haklı çıkarmak ya da dar görüşlü ve dogmatik bir bakış açısını teşvik etmek için mitler ve hikayeler kullanılabilir. İşte burası toplum merkezci insanlar için eleştirel düşünceyi engellediği yer olarak gösterilebilir. Öte yandan logos da insan deneyiminin öznel ve duygusal yönlerini dışlayabildiği için sınırlayıcı olabilir.
O yüzden yukarıda bahsettiğim psikologların eleştirel düşünme kılavuzunda adillik, yeterlilik gibi kavramlar da mevcuttur. Sonuç olarak her şey dönüp dolaşıp bizi dengeye getirir. Her iki kavramında kendi sınırları vardır ve bunun farkında olarak eleştirel düşünceyi icra etmek gerekmektedir.
Eleştirel Düşünmenin Uygulanması
Peki biz bu bilgileri nasıl pratik bir şekilde uygulayabiliriz?
Eleştirel düşünme, doğuştan gelen bir yetenek değildir; tıpkı bir enstrüman çalmayı öğrenmek gibi, zaman içerisinde öğrenilebilir ve alıştırma yaprak bir alışkanlık haline getirilebilir. Eğer bunun doğuştan gelen bir yetenek olduğuna inanıyorsanız, growth-mindset kültürüne de bir göz atabilirsiniz. Konu eleştirel düşünmenin uygulamalarına geldiğinde internette milyonlarca sonuca ulaşılmaktadır.
Ben daha uygulanabilir olduğunu düşündüğüm, Carl Saga’nın saçmalık saptamak için 9 adımından bahsetmek istiyorum sizlere.
1. Bize gerçek diye sunulan olguları bağımsız kaynaklardan teyit edin.
2. Argümanı destekleyen kanıtların tartışılmasını destekleyin.
3. Otorite kaynaklı argümanların pek kıymeti yoktur. Geçmişte pek çok otorite hata yaptı, gelecekte de yapacaklar. Bilimde otorite değil, uzmanlık önemlidir. O yüzden her zaman uzmanların söylediklerine bakın.
4. Herhangi bir şeyi açıklamak gerektiğinde gözlediğiniz şeyi açıklayabilecek tüm alternatif hipotezleri düşünün. Ardından bu alternatiflerin hepsini nasıl test edebileceğinizi düşünün. Yani yalnızca düşünmek de bırakmayın.
5. Bir hipotezi yalnızca size ait diye fazla benimsemeyin. Sizin hipoteziniz de diğerleri gibi gerçeği bulma yolunda bir ara duraktır.
6. Bulgularınızı ve gözlemlerinizi rakamlara dökmeye çalışın. Eğer öne sürdünüz açıklama herhangi bir şekilde ölçülebiliyorsa farklı hipotezleri karşılaştırmanız çok daha kolay olacaktır.
7. Açıklamanız bir argümanlar zincirine dayalı ise bu zincirdeki ilk önerme ve akabindeki tüm argümanların doğru olması gerekir. Unutmayın! Birbirine bağlı bir mantık zincirindeki argümanların bazılarının doğruluğu açıklamayı desteklemek için yeterli değildir. Hepsinin bir mantık çerçevesinde puzzle gibi oturuyor olması gerekir.
8. Elimizde gözlemlediğimiz olguyu aynı derecede iyi açıklayan iki hipotez olduğunda daha basit açıklama genelde doğru olandır.
9. Hipotezinizin nasıl yanlışlanabileceğini kendinize sorun. Test edilemeyen ispatlanması mümkün olmayan önermelerin pek kıymeti yoktur.
Bu yazıyı Bertrand Russell’ın çok sevdiğim bir sözü ile bitirmek istiyorum.
“Herhangi bir şeyi incelerken veya herhangi bir felsefeyi değerlendirirken kendinize sadece ama sadece gerçekleri ve gerçeklerin ulaştırdığı doğruların ne olduğunu sorun. Asla dikkatinizin inanmak istediğiniz ya da inanmanızın toplumsal açıdan daha avantajlı olacağını düşündüğünüz şey tarafından dağıtılmasına izin vermeyin. Sadece ve sadece elinizdeki gerçeklere bakın.”
Bu ilginizi çekebilir: Motivasyon Sürekliliği: İçsel Motivasyon
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.