Diyalog!

Tokat gibi bir deneyim oldu!

Her ne kadar dışarıda bilgi verilmiş olsa da, zifiri karanlık bir ortamda karşıladı bizi görme engelli rehberimiz Mehmet! Davetkar, rahatlatan, güven veren bir sesle karanlığın içine çekti bizi… 4 kişiydik. Tersine mentorluk, Bilakis programı kapsamında 3 genç mentorumla Karanlıkta Diyalog atölyesinin kapısının önünde buluşmuştuk. Atölye, Gayrettepe metro istasyonunda yer alıyor ve görme engelli rehberler size dokunarak, koklayarak ve duyarak bir İstanbul deneyimi yaşatıyor. İlk buluşma bu şekilde planlanmıştı; birbirimizle empati kurmak adına daha etkili bir yer de olamazdı sanki?!

Mehmet’in sesine doğru ip gibi dizilip giderken, elimizle dokunduğumuzda pencere olduğunu düşündüğümüz bir şeyin rengini sordu? Aklımızdakini söylerken Mehmet, “ben her defasında başka bir renk söylüyorum. Karanlık, özgürlüktür.” deyiverdi. Hayran oldum!

Atölye çıkışında bu girişimin kurucu ortaklarından Hakan Elbir ile sohbet ettik. “Diyalog” konseptini konuştuk. Sessizlikte Diyalog ile işitme engelliler ile empati ve dayanışmayı destekleyen programı aktardı. Esas “Zamanda Diyalog” fikri, projesi çok etkiledi beni! Yakında yaşlılarla bir araya gelip bu defa zamanı deneyimleyeceğimizi müjdeledi!

Bu deneyimlerle birilerini ötekileştirme halinde, hele de kendi konfor alanımızda isek, nasıl da hoyrat olabilirken, onların dünyasına adım attığımızda ürkekçe birileri ile diyalog kurma telaşımızla yüzleşiyoruz. Kurumsal hayatın içinde de, varsayımlarla hareket edip, diyalog yerine monolog ile iş tutmak kolayımıza geliyor bazen… Nereden çıkarıyorsunuz derseniz, çalışan bağlılığı anketlerinde performans değerlendirme ile ilgili yanıtları referans verebilirim. Anketlerde değerlendirme alan kişilerle, verenlerin yaklaşım farkı bir çok yerde gerçek diyalog yaşanmadığını gösteriyor. Hatta performans değerlendirmesinde astı ile diyalog tercih etmeyenlerin, üstünden diyalog beklediği örnekler de görülüyor. Bununla ilgili olarak, 15 ay önce, “Hayır’da Hayır Vardır!” adıyla başka bir yazıda kültürel mirasımızdan, eğitim sistemimize bu topraklarda etkin performans sistemi kurgulayıp, yaşatmanın zorluklarına değinmiştim.

Bu duygu ve düşüncelerle harmanlanarak son aylarda odaklandığımız işlerden biri de mevcut performans değerlendirme sistemini iyileştirmek oldu. Yaptığımız tüm arama toplantılarının ardından da, yeni sistemin özünde de “diyalog” ruhunu geliştirmek olduğuna inandık. Buna benzer yapıların çoğunda olan, hedef ve yetkinliklerin değerlendirilmesi konusuna bir boyut daha ekledik.

Hedefleri konuşmayı “geçmiş”, yetkinlikler ve olmazsa olmaz kurumsal değerlerimizi karşılıklı değerlendirmeyi “şimdi” diye tanımlarken, “gelecek” adıyla yeni bir bölüm daha açıp, hem yönetici hem de çalışanın kendileri ve birbirleri ile ilgili görüş ve beklentilerini paylaşacakları bir süreç tasarladık.

Bu yaklaşımla yapılacak görüşmelere de “Deniz’de Gelecek Diyaloğu” adını verdik. Geçen gün yeni sistemin tanıtımı için kaptanlarla toplandığımızda, “Ne için diyalog?” diye bir slogan yarışması açtık. Şunlar öne çıktı: İyi bir takım olabilmek için, farklı bakış açıları için, ortak aklın gücüne varabilmek için, güvenle yürüyebilmek için, başarıyı kucaklamak için… Son anda birisi arkadan yüksek sesle ekledi; “gelecek için!”

İki yıl önce işveren markamızı “denizde” mottosu ile inşa ederken, marka vaadini “çocuklarımızın çalışmak istediği banka” diye tanımlamıştık. Bu kapsamda, Deniz’de olan herkesin kendisini gerçekleştireceği iklimi yaratmayı, yeni neslin farklılıklarını kucaklamayı hedef aldık. Sloganımız da, “Gelecek Deniz’de Güzel!”

İnsan kaynakları olarak ne kadar iyi sistemler kurarsak kuralım, uygulamanın başarılı olabilmesi için yöneticilerin, Deniz’de kaptanların, kritik role sahip olduğunu biliyoruz. Kaptanlar olarak kendi konfor alanımızdan çıkıp, tüm denizcileri diyalog ile kucakladığımızda, hem onların bireysel geleceği hem de kurumsal geleceğimiz çok daha güzel olacak.

Karanlıkta Diyalog deneyiminin girişinde, “Diyalog varsa, karanlık yoktur” yazıyor. Biz de Deniz’de, diyalog varsa, gelecek var, biliyoruz.

Not: Görselde Braille alfebesinde “DİYALOG” yazmaktadır.

Yazan: Yavuz Elkin / DenizBank İK ve Deniz Akademi GMY

DenizBank, 1997 yılının başında, bir bankacılık lisansı olarak Zorlu Holding tarafından Özelleştirme İdaresi'nden satın alınan DenizBank’ı, Avrupa'nın önde gelen finans gruplarından Dexia Ekim 2006’da bünyesine katmıştır. 6 yıl boyunca Dexia’nın ana hissedarlığında faaliyetlerini sürdüren DenizBank, 28 Eylül 2012 itibarıyla Rusya’nın en büyük bankası Sberbank çatısı altında hizmet vermeye devam etmektedir. 1 Temmuz 2013 itibarıyla ise, Citi’nin Türkiye’deki bireysel bankacılık bölümünü, 600 binden fazla müşteri ve 1.400’e yakın çalışanı ile devralmıştır. DenizBank'ın 1997'de özelleştirilmesinin ardından, oluşan yeni kurumsal kimliği çerçevesinde personel alımı ve şube açılışlarını içeren bir “hayata dönüş” programının uygulanmasına başlanmıştır. Tüm bu çalışmalar, beş yıllık stratejik plan çerçevesinde yürütülmüş ve planda öngörülen tüm hedeflere ulaşılmıştır. Bu büyüme, TMSF'ye devrolan banka şubelerinin bir kısmının satın alınması ve 2002 sonunda Tarişbank'ın gruba dahil edilmesiyle desteklenmiştir. Bu dönemde DenizBank mevcut bankacılık ürün ve hizmetlerini tamamlamak üzere faktoring, finansal kiralama, yatırım ve portföy yönetimi şirketlerine ek olarak Avusturya ve Rusya'da banka satın almıştır. DenizBank, güçlü sermaye tabanından ve finansal gücünden aldığı destekle ve sektörde yaşanan hızlı gelişmelerin de etkisiyle çok kısa bir sürede mevcut konumunu geliştirmiştir. 2003 yılında çeşitli finansal hizmetleri aynı çatı altında sunan bir finans süpermarketi oluşturmak amacıyla DenizBank Finansal Hizmetler Grubu kurulmuştur.