Merhabalar sevgili okur, son zamanlarda hiç odaklanamama problemi yaşadığın olmuş muydu? Ya da herhangi bir işle uğraşırken bir anda kendini en sevdiğin sosyal medya platformunda ekranı saatlerce kaydırırken bulmuş muydun? Kendi adıma cevap verecek olursam evet hatta kocaman bir evet. Senin de vereceğin cevap evet ise şimdilik çok da endişelenmene gerek yok sevgili okur çünkü aynı dertten muzdarip olan araştırmacı gazeteci Johann Hari bu odaklanamama hali de neymiş diye çıktığı yolculukta 50 bin kilometre kadar yol katedip 250’den fazla uzmanla görüşerek “ÇALINAN DİKKAT: Neden Odaklanamıyoruz?” Adlı kitabını yazdı. Eğer sen de neden odaklanamıyormuşuz öğrenmek istersen dikkatini güzelce topla ve hiçbir satırı atlamadan kendini yazının akışına bırak. Hazırsan başlayalım!
İnşaa Edilen Kültür
Yazar Johann Hari, dikkate zararlı bir kültür inşaa etmekte olduğumuzu bu yüzden de derin ve odaklı bir şekilde düşünmenin giderek zorlaştığının altını çiziyor. Dolayısıyla ara ara popülerleşen sosyal medya detokslarının ana problemi ortadan kaldırmadığından kalıcı çözümler olmadığını söylüyor. Hatta bu çözümler sanki sorun bizdeymiş ve dikkatimizi öylece kendimiz kaybetmişiz gibi hissettirerek omuzlarımıza bir de suçluluk duygusunu ekliyor. Yapılan araştırmaların da ispatladığı gibi yediğimiz besinlerden hava kirliliğine kadar odaklanma süresini ve kalitesini birçok dış etmenin etkilediğini de yazar kitabında defalarca altını çiziyor.
Yüzeyselleşiyor muyuz?
Peki, önceki nesillere kıyasla gerçekten de odaklanma süremizde ciddi bir azalma var mı? Bu noktada ele almamız gereken en önemli veri Dr. Martin Hilbert ve Dr. Priscilla Lopez’in çalışmalarından geliyor. 1986 yılında bir insanın basın yayın gibi çeşitli organlardan aldığı enformasyon miktarı yaklaşık olarak günde 40 gazeteye tekabül ederken 2007 yılında bu sayı 174 gazeteye çıkıyor. Günümüze kıyasla 80’li ya da 9O’lı yıllarda bilginin basın yayın gibi çeşitli kollarla yayılması daha fazla zaman alıyordu. Böylece insanlar açısından bir bilgiyi öğrenmek, sindirmek ve daha detaylı analizini yapabilmek için çok daha fazla zamana kalıyordu.
Günümüzde ise işler birazcık daha değişiyor çünkü sistemde çok fazla enformasyon var. Toplu taşımada seyahat ederken bile telefonumuzdan, yoldaki reklam afişlerinden ya da radyodan aynı anda çok fazla bilgi akışına maruz kalıyoruz. İnsanın doğası gereği bilişsel kapasitesi bu kadar fazla veriyi aynı anda özümseyip anlamlı hale maalesef ki getiremiyor. Bundan dolayı, yazar bu akışı kendi bant aralığımıza indirmemiz gerektiğini şayet başaramazsak gerçekten de yüzeyselleşebileceğimizi söylüyor.
Hızlanıyor muyuz?
Araştırmacı Earl Miller, insanlar olarak anlamamız gereken çok temel bir gerçekten bahsediyor, beyin aynı anda sadece 1 ya da 2 düşünceye odaklanıp üretebiliyor. Dolayısıyla, günümüzde her ne kadar “multi-tasking” olup birkaç işi aynı anda beyin kapasitemize güvenerek halledebileceğimize inansak da maalesef ki durum çok da bizim zannettiğimiz gibi olmuyor. Araştırmacılar bu durumun adeta düşünceler arasında gidip gelen jonglörlük olduğunu ifade ediyor.
Bizler düşünceler arasında gidip gelsek de zihinsel yaşantımız kesintisiz bir şekilde devam ediyor. İşte, bu noktada değinmemiz gereken diğer bir nokta da “Geçiş maliyeti”. Biz bir düşünceden diğerine geçerken farkında olmasak da beynimiz kendini yeniden tekrar tekrar yapılandırıyor. Siz bir iş üzerinde yoğunlaşmışken telefonunuzdan gelen ufacık bir uyarı bile saniyeler içinde dikkatinizin oraya kaymasına ve işinize geri döndüğünüzde tekrar odaklanmak için beyninizin kendisini tekrardan yapılandırmasına ve şekillendirmesine yol açıyor. Bu da tabii ki beynimiz için zaman ve enerji kaybı anlamına geliyor.
Ayrıca, araştırmalar maalesef ki yine üzücü bir veriyi bizlerle paylaşıyor sevgili okur. Biz birden fazla işi en yüksek verimle yaptığımızı sanarken aslında yalnızca bir işe odaklanmış halimize kıyasla neredeyse 10 puanlık bir IQ kaybı da yaşıyoruz.
Dikkatimizi Kim Çaldı?
Eğer buraya kadar hiçbir satırı atlamadan okumayı başardıysan seni tebrik ederim sevgili okur! Çünkü ilk satırlarımda bahsettiğim gibi dikkatimizi kaybetmedik, dikkatimiz çalındı. Mesela sonsuz kaydırma özelliğini hiç düşünmüş müydünüz? Önemli bir sınavınıza çalışırken sadece 10 dakikalık molanız için girdiğiniz o uygulamada saatlerinizi geçirdiğiniz olmuş muydu? Sonsuz kaydırma özelliği gelmeden önce sosyal medya uygulamalarında diğer bir gönderiye geçmek için pencerenin sonuna gelmeniz ve yeni pencereye geçmek için bir seçim yapmanız gerekirdi. Yani gerçekten bu seçimi yapmak isteyip istemediğinize dair bir seçim hakkınız olurdu. Günümüzde ise sonsuz kaydırma özelliği ile beraber rengarenk içerikler arasında kayboluyor ve uzunca süreler boyunca sadece kaydırıyoruz. Bu teknolojinin mucitlerinden Aza Raskin sonsuz kaydırma ile Twitter kullanıcıların geçirdiği sürenin neredeyse 50% arttığını ifade ediyor.
Yapa Yapa Öğreniyoruz!
Dikkatimizi çalmak için karşımızda mühendisler ordusu ve tabii ki kocaman bir ekonomik sistem varken odağımızı korumak isteyen bizler ne yapmalıyız? Aslında cevap çok da sürprizli değil sevgili okur. Sizlerin de bildiği üzere insan yapa yapa öğrenen bir canlı. Günlük planınızı oluştururken yapacağınız işleri derin çalışma ve daha esnek çalışabilecekleriniz gibi çeşitli kategorileri bölerek her birinde çeşitli sayaçlar ve sınırlar koyarak dikkatinizi 1’den 5’e 5’ten 10’a çıkarmaya çalışabilirsiniz.
Ayrıca unutulmamalıdır ki insanlar olarak Skinner’ın da belirttiği gibi hazza doğru koşan canlılarız. Dolayısıyla programınızda kendinizi derin çalışmalarla boğmamayı ve yapmanız gereken işlere bir tutam haz serpiştirmeyi unutmayın sevgili okur!