Merhabalar sevgili okur, geçtiğimiz günlerde David Lynch’i kaybettik. Sinemanın oldukça sıra dışı yönetmenlerinden biri olarak gerçek ve hayalin sınırlarında dolaşan, bilinçaltının karanlık dehlizlerine yolcuk eden sanat anlayışıyla sinema tarihine adını altın harflerle yazmış bir yönetmen kendisi.
Peki, David Lynch’in en az filmleri kadar ilginç olan kariyerine de bir mercek tutmaya ne dersin? O halde başlayalım.
David Lynch’in Erken Dönemi ve 4 Yıl
Amerikan Film Enstitüsünde öğrenci olduğu yıllarda senaryosunu kendisinin yazmış olduğu Eraserhead, Lynch’in dekorundan kostümüne, makyajından saçına filmin her şeyiyle kendisinin uğraştığı ve çekmesinin yaklaşık 4 sene sürdüğü ilk uzun metraj filmidir. Oldukça karanlık bir havaya sahip olan Eraserhead, kısaca bir adamın ıssız ve endüstriyel bir yerde aşırı derecede sakatlanmış çocuğuna bakmak zorunda kalma hikayesini anlatıyor.
Yalnız unutulmamalıdır ki Lynch filmleri klasik bir okumaya tabii tutulmamalıdır. Şayet herhangi bir Lynch filmi izlerseniz ne demek istediğimi rahatça anlayabilirsiniz çünkü Lynch birçok filmi için fikirlerden bahseder ve bu fikirleri kendi yolumuzda keşfetmemiz gerekliliğinin de altını çizer.
Lynch’in çekip yönettiği Eraserhead de bu noktada döneminin diğer filmlerinden çok çabuk ayrışmayı başarıyor ve güzel bir yükseliş de yakalıyor. Eraserhead başarısından sonra Elephant Man için bir süredir aranan yönetmen de böylelikle bulunmuş oluyor. Her ne kadar filmin yapımcıları daha sadece 2 uzun metrajlı film yönetmiş olan Lynch için çeşitli tereddütlere sahip olsa da film çıktıktan sonra büyük başarılara imza atıyor. Artık Hollywood’un “Altın Çocuğu” diyebileceğimiz Lynch’e Star Wars: Return Of The Jedi’ın yönetmenliği gibi büyük bütçeli teklifler de gelmeye başlıyor.
İnişler ve Çıkışlar
Her ne kadar Dune film serisinin 2021’de Denis Villeneuve’nin yönetmenliğinde hayatımıza girdiğini sansak da işler aslında pek de öyle değil.
Oldukça ünlü bir yapımcı olan Dino De Laurentiis, 80’li yıllarda haklarını satın almış olduğu Dune kitap serisini sinemaya taşıması için bir yönetmen arayışındaydı ve Elephant Man’in başarısından sonra bütün yollar tabii ki de David Lynch’e çıkıyordu. Dolayısıyla, Dino De Laurentiis de o yolu takip etti ve teklifi Lynch’e götürdü.
Bugüne kadar filmlerinde bağımsız hareket etmeye alışık olan yönetmenimiz, Dune(1984) filminin kurgusunda gerek stüdyo baskısı gerek yapımcının proje üstünde olan kontrolü dolayısıyla oldukça zorlandı. De Laurentiis’in son kurgusuyla sinema tarihindeki ilk Dune yayınlanmış oldu fakat kaçınılmaz olarak beraberinde büyük başarısızlıkları da getirdi. Bu başarısızlık Lynch’i oldukça sarsmış ve kendisini mental olarak bir inişe sürüklemişti.
Sonrasında Lynch’e haksızlık ettiğini düşünen Dino De Laurentiis, Lynch’in yazmış olduğu Blue Velvet’ın yapımcılığını bir özür mahiyetinde üstlendi ve bu sefer son kurgu hakkını da elleriyle Lynch’e teslim etti. Banliyö yaşamının yüzeysel sakinliği altında yatan karanlığı güzel bir simetriyle anlatan, ayrıca başarılı oyunculuk performanslarıyla da dikkat çeken Blue Velvet adeta sıra dışının sesi oldu. Lynch, bu başarısıyla sinema tarihindeki yerini de bir kez sağlamlaştırdı.
Çıkmaz Sokaklar
Blue Velvet’tan sonra her ne kadar döneminde tek katmanlı diziler popüler olsa da Lynch işleri kızıştırmayı başardı. Ortaya buz dağının görünmeyen yüzünde neler olduğuna dair birçok soruyu sorduğu, çoklu katmanların öne planda olduğu Twin Peaks dizisi çıktı. Bununla birlikte, Lynch’in eş zamanlı olarak ilgilendiği roman uyarlaması Wild at Heart filmi de hem romantik hem de kaotik bir yol hikayesi olarak Altın Palmiye’yi kazandı.
Twin Peaks’in dizi sektöründe parlamasından sonra Lynch’e yeni bir dizi yazması için tekrardan teklifler gelmeye başladı. Pilot bölüm olarak yazıp yönettiği Mulholland Drive, yapımcılar tarafından beğenilmeyip geri gönderilse de Lynch pilot bölüm üzerine birkaç ekleme yaparak rüya ile gerçeklik arasındaki ince çizgide dolanan Mulholland Drive’ı film olarak tamamlamayı başardı. Dahası, 2001 yapımı Mulholland Drive, Lynch’in en çok takdir edilen ve hatta “Dünya’nın En İyi Filmleri” listesinde kendine yer edinen eserlerinden biri haline geldi. Lynch, Mullholland Drive ile Cannes Film Festivali’nde “En iyi Yönetmen” ödülünün de sahibi oldu.
Oldukça inişli çıkışlı bir kariyere sahip olan Lynch kelimenin tam anlamıyla nevi şahsına münhasır bir sanatçı olarak karşımızda. Reddedilmiş bir televizyon dizisinden Cannes’a, ressamlıktan reklam yönetmenliğine, yazarlıktan ses tasarımına… Birçok yerde imzası olan ve sanatında her daim katı ve sığ bir anlam yaratmaktan çok her bir izleyicinin kendi anlamını yaratmasının öneminin altını çizen Lynch, anlamdan anlamsızlığa sürüklenen ölümsüz bir mirası sevenlerine bırakmış bulunuyor.
İlginizi çekebilir: İlk Aşklar, Hayal Kırıklıkları, Büyüme Sancıları: Her Gencin İzlemesi Gereken Filmler