Merhabalar değerli okur, hemen hemen herkes gibi kendimize inanıp çok çalışıp ve günün sonunda “başarılı” olacağımıza inandığımız bir yolda yürüyor, bu yolda sayısız engelle karşılaşıyor hatta arada iyice bir batıp ardından çıkmaya çalışıyoruz. Tabii ki zorluklar peşimizi bırakmıyor ama olsun her zaman yolun sonundaki o başarı bizi bekliyor değil mi? O kadar emek verdik sonuçta! Maalesef ki üzücü bir haberim var. Biz emek verdik diye başarı kollarını açmış yolun sonunda bizi bekler vaziyette durmuyor. Aslında bu benim haberim de değil geçtiğimiz aylarda Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara’nın eğlenceli üslubuyla kaleme aldığı Kalk Çalış Başarısız Ol! Kitabının pek de eğlenceli sayılmayacak haberi. Gerçekler acıdır uyarımı da yaparak başarısızlık üzerine bence de artık konuşmaya başlayabiliriz.
Birçoğumuz bir şeyleri gerçekten istersek ya da inanırsak başarabileceğimizi düşünürüz çünkü çevremiz yüzlerce kişisel gelişim kitapları, ışıl ışıl parlayan başarı konuşmaları ve ballandırılarak anlatılan başarı hikayeleriyle çevrilmiş durumdadır. Bu kadar insan çok fazla emek verip çalışıp başarıya ulaşabildiyse tabii ki günün sonunda biz de başarabiliriz değil mi? Sanırım burada değinmemiz gereken ilk nokta: Bütün bu hikayeler tamamen şeffaf mı? Gerçek ya da doğru mu demiyorum şeffaf mı? Her ne kadar günlük hayatımızda göz ardı ediyor olsak da başarı konusunu gerçekten de kafaya takmış durumdayız hatta öyle ki iş başarısızlığa geldiğinde bir testte doğru yaptığımız soruları hatırlama olasılığımız 80% iken yanlış cevaplarımızı hatırlama olasılığımız maalesef ki 8% hal böyleyken insan beyninin kendini rasyonalize etme yeteneğini de hesaba katarsak bugüne kadar dinlediğiniz çoğu başarı hikayesindeki eksik parçaların başarısızlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Hatta söylenen bazı pembe yalanlar ve şans faktörü gibi elementler de başarısızlıklara eşlik ediyor olabilir. Bunları bilmeyen çoğu kişi ise kendini yetersiz ve başarısız hissetmenin sonucunda karşılaştığı anksiyete, tükenmişlik ya da depresyonla büyük mücadeleler veriyor.
O halde biz ne yapacağız? Aslında yapacağımız şey çok da zor değil. Başarısızlığın normal olduğunu ve hatta başarılı olmak istiyorsak birtakım başarısızlıklar ile karşılaşmış olduğumuz gerçeğini bir güzel sindirmemiz gerekiyor. Sindirelim ki hayatımızda ufacık bir başarısızlık silsilesiyle karşılaştığımız “Bak bak komşunun çocuğu da nasıl başarılı ben de mi bir problem var!” sesi içimizi kemirip omzumuza bir de tükenmişliğin ağırlığını eklemesin.
Bir sonraki adımımız ise gerçekten ne yapmak istediğimizi bulmak çünkü hayata dair kökleri yere sağlam tutunan bir gayeniz varsa orada bu başarısızlıklar yolunda yürürken (ki bunları normalleştirip kabul etmiştik sevgili okur) amacınızın yeşerteceği umut filizleri de size eşlik edecektir. Buradaki önemli nokta amacınızın gerçekçi olmasıdır. Unutulmamalıdır ki Pandora’nın kutusundan çıkan son kötülük umut olmuştur. Gerçeklerle paralel olmayan umutlar maalesef ki hikayede de olduğu gibi Zeus’un insanlıktan intikamını alma planının oldukça yıkıcı son parçasıdır.
Evet işte son adımımız! Başarı herkes için oldukça genel geçer bir tanıma sahip olsa da hepimizin birbirinden farklı hikayeleri ve olanakları var. Bu yüzden kendimize bir yol çizerken belirli başarı kıstasları koyarken kendi bireysel özgünlüğümüzün farkında olarak yapmalıyız.
Başarısızlığın bir yenilgi, bir kayıptan ziyade başarıya giden yoldaki adım sesi olduğunu hatırlayarak vazgeçmeden devam edelim.