Humanspire’ın yeni röportajında kariyerine Bakioğlu Holding’de başlangıç yapmak isteyenleri heyecanlandıracak bir röportaj ile karşınızdayız. Bakioğlu Holding İnsan Kaynakları Grup Başkanı Özgür Güneri’ye merak ettiklerinizi sorduk ve ilham verici cevaplar aldık.
Bakioğlu Holding’in son dönemde geçirdiği süreci, COVID-19 dolayısıyla yaşadığı değişiklikleri ve Özgür Güneri’nin kariyerinden kesitlerin anlatıldığı röportaj için keyifli okumalar dileriz!
Röportajın okuyucuları için kariyer yolculuğunuzdan biraz bahsedebilir misiniz?
9 Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezunuyum. İş hayatım boyunca yani 20 yılı aşkın süredir farklı şirket ve sektörlerde, çeşitli rollerde insan kaynaklarının tüm alanlarında ve yönetim kademelerinde yer aldım. Mayıs 2005’ten bu yana Bakioğlu Holding’de çalışıyorum. 2005 yılında Bakioğlu Holding İnsan Kaynakları Yöneticisi olarak başladığım görevime, Bakioğlu Holding İnsan Kaynakları Grup Başkanı rolüyle devam ediyorum. Aynı zamanda Bakioğlu Holding İcra Kurulu Üyesi olarak da grubumuzun gelişim ve değişim yolculuğunda diğer İcra Kurulu Üyelerimizle birlikte faaliyet gösteriyorum.
2015 yılından beri ben ve tüm İnsan Kaynakları ekibimiz, aldığımız ICF onaylı koçluk eğitimlerimizle kurum kültürümüze çok daha derin bir şekilde katkı sağlamaya çalışıyoruz. Mühendislik eğitimim sonrasında, insanı anlama ve fayda sağlama yolculuğumda ihtiyacını hissettiğim çeşitli psikoloji eğitimlerinin yanı sıra NLP practitioner ve ACC koç olarak da gelişimimi sürdürüyorum. Gelişim hiç bitmeyen bir yolculuk bildiğiniz gibi. Profesyonel yaşamımın yanı sıra, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Bilimler Köyü üyeliklerim aracılığı ile yaşamın diğer alanlarında katkı sağlamaya çalışıyorum…
Bir mühendis olarak “İnsan Kaynakları” alanını seçmemin en temel nedeni, insanın bir “kaynak” olarak değil bir “değer” olarak görüldüğü kurumların gelişimine katkı sağlayarak dünyaya ve insanlığa hizmet etmekti.
Bakioğlu Holding, kariyer yolculuğumun daha ilk zamanlarında verdiğim bu kararı gönlümce yaşadığım gerek tepe yönetimimiz gerekse tüm çalışma arkadaşlarımızla birlikte yaşatabildiğimiz bir kurum oldu benim için. Bu yönüyle Bakioğlu Holding’in gerçekten özel bir yeri olduğunu ifade edebilirim.
Çalışma hayatınızda benimsediğiniz ilkeler nelerdir?
İçinde bulunduğunuz kurumun gerçekleştirdiği üretim, verdiği hizmetin “neden ve nasılını” dünya genelinde etkilediği ve etkilendiği alanları doğru analiz ederek tüm sistemleri tasarlamak ve akabinde kalıcı hale gelecek şekilde sistematik geliştirmek üst düzey öneme sahip. Bu sistemlerin en sağlıklı şekilde, organizasyonun omuriliğine işleyerek ve “kurum kültürünün” gelişimine katkı sağlayarak uygulamaya alınması rolü, İK profesyonellerini yönetimin stratejik partneri haline getiriyor diye düşünüyorum. Bunu sağlayabilmemiz için de gerçek anlamda özümsenmiş değerler ve ilkeler etrafında çalışmalarınızı sürdürmeniz gerekiyor.
Kişisel değerlerimin, grubumuzun kurumsal değerlerine paralel olması; Grup İnsan Kaynakları ekiplerimizin çalışma hayatındaki temel ilkeleriyle, benim çalışma hayatındaki ilkelerimin büyük ölçüde örtüşmesi en büyük şanslarımdan birisidir. Düşüncede, yetkinliklerde, kişilik özelliklerinde vb… Kısacası pek çok alanda farklı olmamız ve bu farklılıkları kucaklayarak takım olabilmemizin yolu ortak değerlerden ve ilkelerden geçiyor çünkü. Bugün Bakioğlu Holding ve Ambalaj Grubu Şirketlerimiz genelinde; İnsan Kaynakları, Eğitim ve Organizasyonel Gelişim ve Çalışan İletişimi süreçlerinde 28 kişilik İnsan Kaynakları ekibimiz görev alıyor. Bu büyük ekibin, ortak kurum kültürünü yaratma amacımıza aynı sistemle ve aynı anlayışla hizmet edebilmesi, ortak değerler ve ilkelerden geçiyor diyebilirim. Peki, Bakioğlu Grubu İnsan Kaynakları ekibi olarak benimsediğimiz temel değerler ve ilkeler nelerdir?
Öncelikle, tasarlanan tüm yönetim süreçlerinin katılımcı kültürde yoğrulması, evrensel değerlerle donatılması, rasyonel gerekçelerle desteklenmesinin yanı sıra adil ve şeffaf şekilde işletilmesini sağlamak en temel prensiplerimiz arasındadır. Bununla birlikte, tüm İK ekipleri olarak el sıkıştığımız, çalışma alanlarımızda duvarlarımızı süsleyen ama daha da önemlisi iş süreçlerimize yansıttığımız 6 temel ilkemiz olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar neler, kısaca değinecek olursak:
Her şeyden önce “İnsana Değer” diyoruz. Yaptığımız her işte, odakta insan var elbette ama “özde insanın olduğu” bir alanda çalışıyorsanız başlangıç noktanız böyle olmak zorunda. Biz insanı, tüm rollerinden ve tercihlerinden bağımsız olarak özde “insan” ve “kıymet” olarak kabul ederiz. Bu gerçeklikle hareket ederiz. İkincisi “Anlam Birliği Kurmak”. Gerek ekip içinde gerek şirket içinde anlam birliğini yakalayamadığınız takdirde yol alamazsınız. Dışarıdan yol alıyor gibi görünürsünüz ama içeride ters giden ve kurum kültürünü zehirleyebilecek şeyler var demektir. Toksik kültürün yarattığı deformasyonu iyileştirmek ise en zorlu işlerden birisidir. Bunu yaşamamak için biz en başında el sıkışmayı, ortak akılla ilerlemeyi ve anlam birliğini yakalamayı önemsiyoruz. Üçüncüsü “Güveni Beslemek”. İnsana Değer gibi aynı zamanda kurumsal değerlerimiz arasında da yerini alan güveni beslemek, yine önemi tartışılmaz ilkelerimiz arasında. Başta ekip arkadaşlarımız ve kurum içerisinde, beraberinde de tüm paydaşlarımızla olan iletişimlerimizde güven esaslı ilerlemeyi önemsiyoruz. Güven yaratamadığınız bir ortamda ilerleme ve gelişimin de olmayacağını biliyoruz.
Dördüncü ilkemiz “Geliştirmek ve Yenilik Katmak”. Yenilikçi yaklaşım sergilemekten ve gelişimden bahsedebilmek için ilk üçte saydığım temel ilkelerin oturmuş olması çok önemli. Ancak bu temel ilkelerin oturduğu bir zeminde ilerlemekten bahsedebiliriz. Gerek insan değerimizi gerekse iş süreçlerimizi dünyadaki, sektördeki gelişmeleri gözeterek geliştiriyoruz. Kısacası organizasyon olarak da kurumlar olarak da değişiyoruz. Beşinci ilkemiz “Adaletli Olmak”. Mikro bir yapıdan tutun da bizler gibi büyük organizasyonlara dek adaletli yaklaşım sergilemeniz son derece kritik bir unsur. Şeffaf, hesap verilebilir olmanız; güveni besleyebilmeniz için adil yaklaşım sergilemeniz zaruri. Ne mutlu ki grubumuzun hem temel değerlerinde hem iş yapış şekillerimizde adil yaklaşım büyük önem taşıyor. Son olarak da “Keyif Fırsatları Yaratmak”. Tüm iş süreçlerini büyük bir özenle ele alırken, temel değerlerimizi korurken, keyif fırsatları yaratmaya da özen gösteriyoruz. İletişimin önemini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle yaratılan keyif fırsatlarında hem birbirimizi daha iyi tanıyor hem de işimizi keyifle yaparak daha anlamlı hale getiriyoruz. Tüm bu ilkelerimiz “iyilikten” besleniyor. Daha iyisi için, daha iyi bir gelecek için, bütünün faydası için “iyilikten” besleniyoruz.
Çalışma ilkelerine dair, Özgür Güneri özelinde son birkaç not daha eklemem gerekirse mühendislik bakış açısını koruyarak dönemsel, tek seferlik çözümler yerine kalıcı sistemler kurmaya; bunu yaparken de etkinliği test edilmiş ve kanıtlanmış metotlardan yararlanmaya özen gösteriyorum. Bu yaklaşım artık omurilikten yaptığım yani içselleştirdiğim bir çalışma şekli, yönetim anlayışı diye özetleyebilirim.
Kariyerine İnsan Kaynakları departmanı bünyesinde başlamak isteyen veya rotasını insan kaynaklarına çevirecek olan adaylara tavsiyeleriniz neler olur?
“Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi” kavramı sanırım hepimize tanıdık geliyordur😊 Bir organizasyon içerisinde yer alan tüm bölümler ve roller, o kurumun gelecek hedeflerine ulaşmasında ayrı ayrı öneme sahiptir. Biri dahi olmadan hedeflerinize %100 ulaşmanız söz konusu olamaz. Bununla birlikte bazı bölümler “stratejik” seviyede partner rolünü üstlenmektedir. Bunlardan birisi de hiç şüphesiz İnsan Kaynakları. Çünkü İK profesyonelleri; kurumların en öncelikli paydaşı olan “çalışanlarına” yönelik sistemleri, süreçleri ele alıyorlar ve artık günümüzde sadece sistemleri değil “çalışan deneyimini” kurum kültürüne uygun şekilde konumlandırarak İşveren Markası algısına etki edecek süreçleri yönetiyorlar. Bu da günün sonunda hem içerideki çalışanlarınızın hem de dışarıdaki potansiyel çalışanların “Ben bu kurumda çalışmak istiyorum veya istemiyorum” demelerini sağlıyor. İnsan Kaynakları bölümleri olarak böyle önemli bir amaca hizmet ederken ülkemizin, içinde bulunduğumuz pazarın ve Dünya’daki dinamiklerin farkında olmak ve gelişmeler & ihtiyaçlar doğrultusunda hızlı aksiyon alabilmek çok çok önemli. Bu da organizasyonda dönüşüme, kurumsal gelişime, çevikliğe ve adaptasyona öncülük etme sorumluluğunu da beraberinde getiriyor. Bu sorumluluk, elbette sadece İK bölümünün değil. Ancak İK birincil derecede sorumlu bölümler arasında yer alıyor ve buna ortak olacak, dönüşüme sizle birlikte öncülük edecek liderleri yetiştirmeniz, tarafsız duruşunuzu korumanız da diğer önemli başlıklar arasında.
Bu açıklamalar ışığında kariyerlerine İK alanında devam etmek isteyenlere naçizane önerilerimi şu şekilde sıralayabilirim:
En sevdiğim sözlerden birisi “Yaptığın işi sev, sevdiğin işi yap.” Böyle olduğunda yani işinizi tutkuyla, sahiplenerek yaptığınızda; yaratıcılığınız, üretkenliğiniz; araştırma ve öğrenmeye dair motivasyonunuz hep yüksek kalıyor. Her işte olduğu gibi bizim işimizde de öğrenme ve değişim bitmeyen bir yolculuk. “Ben” değil “Biz” diyebilen arkadaşlar bu alanda çalışabilirler. Sadece kendi sorumluluk alanınız değil organizasyonun bütününe, geleceğine hizmet edecek şekilde düşünebilmeli ve çalışabilmelisiniz. Dijitalleşme, pandemi ile öne çıkan başlıklar arasında olsa da burada yine değinmek istedim. İnsanın fark yarattığı ve katma değerli süreçler ortaya koyduğu alanlara yatırım yapmalısınız. Çünkü yapay zeka uygulamaları ve dijitalleşme ile bir çok iş sürecinin yarattığı yük ortadan kaldırılmış durumda. Dijital gelişmeleri ve uygulamaları yakından takip ederek hayatlarınızın ve düşünme şekillerinizin bir parçası haline getirmelisiniz. İletişim becerileri ve duygusal zeka her geçen yıl daha da önem kazanıyor. Uzaktan çalışma, online iletişim süreçleri nedeniyle empati becerileri, duygusal zekanın gerektirdiği yetkinlikler sizi öne çıkarıyor. Hangi alanda çalışırsanız çalışın günün sonunda yaptığınız işi anlatmanın ve paydaşlarınızı doğru anlamanın yolu “iyi bir iletişimden” geçiyor. Dijitalleşirken insanın sosyal bir varlık olduğunu unutmamalılar. Son olarak da pandemi ve dijitalleşmeyle kalkan sınırlarla ve tüm Dünya’nın sorumluluğunda olan iklim krizi gibi küresel problemlerin olduğu ve hep olacağı bir yapıda dünya vatandaşı olmak; bir kulağınızla kendi ülkenizi, şirketinizi dinlerken diğeriyle de dünyayı dinlemek ve düşünce şeklinize, iş yapış şekillerinize ve stratejilerinize entegre edebilmek çok kıymetli.
Bir insan kaynakları profesyoneli olmanın en zor yanı sizce nedir?
Bu günlerde iş dünyasında bolca duyduğumuz VUCA koşullarının artığı bir dönemde sadece İK değil tüm iş insanlarının çalışma koşullarının zorlaştığını söyleyebiliriz. Belirsizliklerin ve karmaşanın artmasıyla birlikte, doğru zamanda karar verebilmek ve etkili iletişim kurabilmek artık daha da büyük önem taşıyor.
“Doğru” tanımının, bilginin çok çabuk değiştiği; tüketimin çok hızlandığı, yaratıcılık sınırlarımızın her geçen gün zorlandığı günümüzde İnsan Kaynakları profesyonelleri; her zamankinden çok daha güçlü bir şekilde kurum kültürünü beslemeli, ele aldıkları uygulamaları ortak akılla sürdürmeli ve de organizasyonu geliştiren, motivasyonunu artıran, iletişimini güçlendiren geleceğe umut veren bir rolde olmak durumundadır.
Bu bağlamda benzer zorlukların olduğu günümüz iş dünyasında İK çalışanları; sorumluluk alarak, değişen şartlara göre gerekli İK strateji ve politikalarını tasarlayıp en doğru çözümleri çevik şekilde uygulamaya almak durumundadır. Bunun en güzel örneğini, Mart 2020’ de hayatımıza giren “pandemi” sürecinde tüm kurumlarda tüm İK profesyonelleri yakinen yaşadık, tecrübe ettik. Tüm çalışanlarımızın hem kendileri hem aileleri için endişe ve kaygı düzeyleri artmıştı ve dünyada süreç yönetimi ile ilgili belirsizlik hakimdi. Bizler soğukkanlılıkla süreci anlamaya çalıştık.
Organizasyon hatta çalışan ailelerindeki tüm tarafların kaygı ve hassasiyetlerini doğru anlayarak, olasılıkları objektif ve dengeli bir şekilde değerlendirerek İK kararlarının alınması, bu kararların açık ve net bir iletişimle çalışanlarla paylaşılmasını sağladık. Aldığımız tüm kararlarda kapsayıcı olmaya, çok boyutlu bakarak hem saha hem ofis çalışanlarını ve ailelerini her zaman göz önünde bulundurarak herkes için en doğru ve etkili kararları uygulayabilmeye gayret ettik.
Bunu yaparken hem çalışanlarımızın hem ailelerinin sağlık ve mutluluğunu hem de organizasyonun verimliliğini düşünerek hareket ettik. Tüm İK strateji ve politikalarını çevik bir şekilde yeniledik.
Bu VUCA ortamında yaptıklarımız, aslında bir yerde kriz yönetim simülasyonu olarak düşünülebilir. Çok yönlü bakıp çevik karar verebilme, soğuk kanlı davranabilme, her durumda ve her şeye rağmen kapsayıcı olabilme ve olağanın ötesinde bir performans gösterme gerekliliği, sanırım bu dönemde bizi en zorlayıcı durumlar arasındaydı. Dönemsel olarak ihtiyaçlar değişse de bu nitelikler değişmeyecektir diye düşünüyorum.
Bakioğlu Holding’de genç yeteneklere yönelik ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Staj, MT işe alım programlarınız ve genç yeteneklere yönelik projeleriniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Avrupa’nın ilk 5 esnek ambalaj şirketinden biri olma vizyonumuzdan yola çıkarak her yıl ülke ekonomisine ve istihdamına katkı sağlıyoruz. 2025 hedefimizi koyduğumuz 2011 yılında, yaklaşık 1.000 kişilik bir aile iken; 7 yıllık süreçte çalışan gücümüzü %80’in üzerine çıkararak bugün 1.800 kişilik bir aileye ulaşmış durumdayız. Her yeni gün aramıza bir yeni çalışma arkadaşımızı daha dahil edebilmek için çalışıyoruz. Bu kapsamda; geleceğin profesyonelleri olacak olan öğrenci arkadaşlarımızla bir araya gelebilmek adına birçok fırsat yaratıyoruz. Staj programlarımız, çalışan deneyimlerini paylaştığımız ve öğrencilere mentörlük yaptığımız Yetenekler Profesyonellerle Buluşuyor programımız, AR-GE Merkezi’mizin üniversitelerle beraber işlettiği projeler, burs imkânı sağladığımız öğrencilerimiz ve bursun ötesinde, onların hayallerine ulaşmalarına imkan sağlayacak dokunuşlar ve daha burada sayamadığım birçok paylaşımımızla potansiyel çalışanlara ulaşmaya; Bakioğlu Holding ve Grup Şirketleri’ni işveren markalarından haberdar etmeye çalışıyoruz.
İyi bir yönetici olabilmek için bireysel başarının yanında iyi bir ekiple de çalışmanın önemli olduğunu söyleyebiliriz. Siz ekibinizde çalışacak ideal bir adayın nasıl biri olmasını istiyorsunuz?
İyi ve doğru bir ekibiniz yok ise sanırım zaten siz de bir yönetici değil sadece iyi bir çalışan olmuşsunuz demektir. Bu bağlamda baktığımda, röportajın en başında da belirttiğim gibi anlık çözümler yerine sürdürülebilir sistemler kurup bunu organizasyonun vazgeçilmez bir parçası haline getirebilmek çok kritik. Bunun da ön koşulu; kurumun her bir alanında kişiden bağımsız şekilde yani kişilere bağlı olmayan sistemlerin işliyor olabilmesini sağlamaktır. Bu da ancak her kişinin, işinin lideri olduğu, birbirinden öğrenen ekiplerin oluşmasıyla sağlanabilir diye düşünüyorum.
Birlikte çalıştığım arkadaşlarımın temel ya da teknik yetkinliklerini değerlendirmeden önce; her birinin evrensel değerlere sahip, yüksek ahlaki anlayışta; bütünün ve kurumun menfaatlerini kendi bireysel menfaatlerinin üstünde tutabilecek kişiler olmasına öncelik veririm. Değerler ve röportajın en başında bahsettiğimiz ilkeler her şeyin üzerinde. Elbette bunun sonrasında teknik yetkinliklerin uzmanlık alanına ve ilgili role uygun olması da şart. Organizasyonumuzun ihtiyaç duyduğu teknik ve temel yetkinliklere sahip olmalarının yanında; öğrenmeyi bir yaşam standardı haline getirmiş, iletişim becerileri gelişmiş, okumayı ve araştırmayı seven, yenilikçi, işini ve kurumunu seven, hizmet etmekten mutluluk duyan, yaşamdaki anlam arayışını yaptığı meslekle destekleyen kişiler olması önem verdiğimiz diğer unsurlar arasında.
Bakioğlu Holding olarak pandemi sürecine nasıl hazırlandınız ve bu süreci nasıl yönettiniz?
Biz Bakioğlu Holding ve Grup Şirketleri olarak, her kurumun değerleriyle ayrıştığına inanıyoruz. Değerler, tıpkı kendi hayatlarımızda olduğu gibi kurumlarda da zor durumlarda sınanır ve ne kadar gerçek olduğu ortaya çıkar. Pandemi sürecinde, en öne çıkan değerimiz “İnsana Değer” oldu. Bununla birlikte, “Çözüm ve Kalite Odaklılığımızın” da öne çıktığını söyleyebiliriz. Çalışan deneyimi açısından baktığımızda ise, pandemi ilan edilmeden evvel Kriz Yönetim Ekibi olarak ilk önce “çalışan sağlığı” boyutunu ele aldık. Daha ilk günden şeffaf iletişim stratejisini benimsedik. Düzenli şekilde COVID-19 vaka sayılarımızı ve çalışma arkadaşlarımızın genel sağlık durumlarını kişisel bilgilerin gizliliğini gözeterek paylaştık. Yani krizin yönetim boyutu kadar iletişim boyutunu da gözettik. Bu da çalışanlarımızın kendilerini güvende hissetmelerini sağladı. Uygulamalar açısından bakacak olursak; pandeminin ilan edilmesiyle birlikte riskli gruptaki arkadaşlarımızı (Kronik, hamile, vb.) ya ücretli izine ayırdık ya da evden çalışma sürecine yönlendirdik. Uzaktan çalışma sistemine geçiş yaptık. Servislerimizi yarı kapasiteye indirdik. Tüm ortak alanlarımızı, yemekhane düzenlerimizi pandemi şartlarına uygun hale getirdik. Bağışıklık güçlendirici takviyeleri öğünlerimize dahil ettik. Maske, mesafe, hijyen uygulamalarının şirketlerimizde eksiksiz uygulandığından emin olduğumuz sistemler geliştirdik. Bununla birlikte; çalışanlarımızı bilinçlendirmeye yönelik iletişim çalışmalarına ağırlık verdik. Özetlemem gerekirse, insana değer anlayışımızdan yola çıkarak önce çalışanlarımızı sonra ailelerini ve paydaşlarımızı bilinçlendirmeye; iş süreçlerimizi buna göre yenilemeye odaklandık. Bu yaklaşımın büyük resimde toplum sağlığına da katkı sağlayacağı düşüncesiyle hareket ettik.
Bu süreçte çalışanlarınızı işe bağlı tutmak ve motive etmek adına neler yaptınız?
Pandeminin ilk zamanlarında büyük bir belirsizlik, endişe hakimdi. Herkes bir başkasının atacağı adımı, uygulayacağı stratejiyi takip ediyordu. Bizim açımızdan ise durum netti: “Çalışan Sağlığı ve beraberinde Toplum Sağlığı”. Tüm iş süreçlerimizi buna göre gözden geçirdik, çalışanlarımızın sağlığını koruyacak uygulamaları hayatımıza dahil ettik ve açık iletişimle de her bir adımın bilgilendirmesini gerçekleştirdik. Bu yaklaşım, tüm çalışanlarımızın kendilerini güvende hissetmelerini sağladı. Pandemideki dinamikler biraz daha netlik kazandığında ise işin psikolojik boyutuna da eğilme zamanı gelmişti. O dönemde moral mektuplarımızı, motivasyon ve hijyen paketlerimizle birleştirerek sadece çalışanlarımızın değil ailelerinin de yanında olmaya gayret ettik. Çocuklarımızın uzun bir zaman sonra ilk kez sokağa çıktıkları günde eşlik etmesi ve onları oyun yoluyla bilinçlendirmesi üzeri desenli, karakterli bez maskelerimizi hazırladık. Psikoloji tabanlı webinarlarımız; bağlarımızı iyi tutmak ve yalnız olmadığımızı hissettirmek için gerçekleştirdiğimiz 5 Buluşmalarımız, evde kaldığımız dönemde çalışanlarımızın ve çocuklarının yararlanabileceği etkinlikleri derleyen “Zinde Kal Rehberimiz”, çeşitli sanal etkinlik/eğitim/gelişim platformlarının derlendiği “Uzaktan Öğrenme Rehberimiz” ve “Online Eğitimlerimiz” ile çalışanlarımıza hem fizyolojik hem psikolojik açıdan kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak bir çalışan deneyimi hedefledik. Bir diğer uygulamamız da her yıl geleneksel olarak gerçekleştirdiğimiz Gelişim Zirvemizi canlı yayına taşımamız oldu. Tüm bu uygulamalarımızın ardında “insana, çalışanımıza, ailelerine verdiğimiz değer” yatıyordu.
Çalışana değer boyutunda dikkatinizi şimdi bir başka noktaya çekmek isterim: Hepimizin yaşadığı üzere pandeminin önce “sağlık boyutu”, sonra da pek çok sektörün zarar görmesinden kaynaklı “işsizlik boyutu” öne çıktı. Tersi şekilde de pandemi kaynaklı iş hacmi artan sektörlerdeki çalışanların da hem güvenli hem dengeli şekilde çalışma hayatlarını sürdürmesinde sorunlar oluştu. Esnek Ambalaj sektörü de bu bağlamda iş hacmi artan sektörler arasında geliyordu. Çünkü evde kaldığımız dönemde gıda tüketimi hiç olmadığı kadar artış gösterdi. Gıda üreticileri, gıda ambalaj üretimi gerçekleştiren bizim gibi kuruluşlar, tedarik zincirinde yer alan şirketler… O dönemde önemli bir sorumluluk üstlendi aslında. Çalışanının sağlığını, iş&yaşam dengesini gözeten; açık iletişim gerçekleştirip çalışanına kendisini güvende hissettiren şirketler çok ciddi biçimde ayrıştılar. Biz de Bakioğlu Grubu olarak kendimizi bu kategoride değerlendiriyoruz. Hem mevcut çalışanlarımız hem de aday görüşmelerindeki geri bildirimlerden, bunu kanıtlayan yorumlar duymak çok gurur verici. Tüm bu çabaların ardından da şirketlerimizin TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesine hak kazanması bu süreci taçlandırdı diyebilirim.
Youthall’u takip eden genç yeteneklere kariyer hayatlarında neler tavsiye edersiniz?
Üçüncü soruda İnsan Kaynakları alanında kariyerini yürütecek olan arkadaşlarıma verdiğim tavsiyeler, aslında genel anlamda her alan için geçerli. Her birimizin farklı uzmanlıkları, çalışma alanları olsa da işimizi severek ve tutkuyla yapmamız çok kıymetli. Böyle olduğu taktirde; çalışmayı, araştırmayı, öğrenmeyi ve gelişmeyi bırakamazsınız. Sorumlu olduğunuz alana dair içinde bulunduğunuz kurumun bütününe katkı sağlama kasınız her daim çalışıyor olmalı. Bu anlayışla çalıştığınızda emin olun fark yaratırsınız ve o kurumun stratejik bir partneri haline gelirsiniz. Öğrenme konusunda açık olun. Yaş, kıdem, rol vb. bakmaksızın her zaman herkesten öğrenebileceğiniz bir şey olacağını unutmayın! Bu konuda genç arkadaşlarımın tavsiyeye ihtiyacı olduğunu düşünmesem de bahsetmeden geçmek istemedim. İçinde bulunduğumuz çevreye, topluma ve Dünya’ya olan sorumluluklarımızı her daim hatırlayalım. Hizmet aldığımız kurumları da içinde bulunduğumuz yani parçası olduğumuz kurumların üretim, yönetim süreçlerinde bu anlamda neler yaptıklarını sorgulayalım. Bu sorgulamayı bırakmazsak, dünya daha iyi bir yere dönüşebilir. Daha geç kalmadığımızı ve bir şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorum.
Bakioğlu Holding’e ve Özgür Güneri’ye bu samimi ve faydalı yanıtları için çok teşekkür ediyoruz. Humanspire ile yeni bir röportajda buluşmak dileğiyle, Youthall‘u takipte kalın!
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.